18 Kasım 2010 Perşembe

Kimler için bayram



Sevgili doslar bir bayram geldi ve geciyor.Bayramınızı yürekten kutlarım daha nice bayramlara demek isterdim.Dünyada yaşanan bunca acı katliamlar sömürü zülüm zorbalar hergün bizleri kurban ederek bayramlarını kutluyorlar.Bizlerde diyer canlıları kurban ederek kutlayalım bayramızı bayramınız kutlu olsun? Sevgili doslar çok şey yazmak isterdim fazla söz kalabalığı olmasın diye iki resim koydum!

Eğer sevgili doslar. Bir toplumda, emek gerektiren bilimsel düşünce tarzının karşısına her şeyi kestirmeden açıklayan dogmatik düşünce tarzı dayatılmış ise o toplum birçok belaya cehalete ve sefalete açık demektir.

Eğer bizahmet birazcık araştırma gereği duysanz.Gercekleri birer birer göreceksinz sizlerin nasıl kanddırıldığınızı anlamak zor olmayacak.Almanya da 70 bin sağlık kurumu 8 bin kilise, fransa'da 60 bin sağlık kurumu 9 bin kilise Türkiye’de 7 bin sağlık kurumu 90 bin cami... ahirete daha çok yatırım yapan bir ülkeden ne bekliyorsunuz? Böyle toplumlarda ölmek öldürmek şiddet doğal bir olguymuş gibi kabul edilir

Bruno Dinsizlikle suçlandığı için hiçbir yerde kalıcı olarak yaşayamadı
Yakalanıp Engizisyon a teslim edildi. Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi. Ama o gördüğü bütün işkencelere karşın görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkûm edildi.
Ölüm kararını Bruno'ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz
Ve bruno bir meydanda yakıldı

O soylu insan bruno derki..Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.
Bunun yanında doğru inanç, doğru karar, doğru yaşayış, doğru düşünme ve doğru muhakeme şarttır.

Sevgili nazım babamızın ve atamızınde dediği gibi.

Nazim derki şiirinde!

Meşin Kaplı Kitap

Yaldızlı meşin kabı
Parçalanmış kitabı
Ay altında dün gece
Deli bir derviş gibi
Mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi
Okudum saatlerce

Yaldızlı meşin kabın
Parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın
Çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını
Sandımki eşiyorum bir mezar toprağını
ince el yazıları canlandı birer birer

Masallarda çizilen yüzleri gösterdiler
iblis bir yılan oldu Adem Havvaya kandı
Kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm
Koca yahta bir gemi ummanlarda çalkandı
Ufuklardan güvercin bekleyen Nuh'u gördüm
ismaili'in topuğu kumdan çıkardı zemzem
Tur-u Sina da Musa kaldırdı kollarını
Asasını vurunca yarıdı bahr-i kulzem
Buldu ben-i israil Kudüs'ün yollarını
Zekeriya zikrini
Bir sonsuz aha verdi
Doğdu isa bikrini
Meryem Allah'a verdi
Kureyş-i Muhammed'e kucak açtı Medine
Bir ateş mezar oldu kerbela Hüseyin'e

Sayıfalar döndükçe bunlar hep birer birer
Doğrulup devrildiler
Ay battı güneş doğdu
Kalbimde ateş doğdu
Yaldızlı meşin kabı
Parçalanmış kitabı
Varsın gömülsün diye bir ebedi uykuya
Attım kör bir kuyuya

Yazık yazık bizeki asırlarca aldandık
Karanlıkta çizilen izleri görmek için
Görüp yüz sürmek için
Yazık yazık bizeki bir çırağ gibi yandık
Ne gökten necat geldi ne bir parça merhamet
Çlışan esirlere isa, Musa, Muhammet
Sade bir satır dua bir tütsü buhur verdi
Masal cennetlerinin yollarını gösterdi
Ne beş vaktin ezanı ne anjelüs çanları
Zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları
Yine biz köleleriz efendilerimiz var
Yine her melun taşı yosunlanmış bir duvar
Esir efendi diye koymuş da adlarını
iki bahta ayırmış arzın evlatlarını

Efendi işletiyor esir işliyor gene
Yine efendilerin gümüşlü sofrasından
Kar gibi ekmeğinden şarap dolu tasından
Kırıntı artık bile düşmüyor işleyene
Yine biz esir geçen her günün akşamında
Eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz
Gece yağmur inlerken evimizin damında
Isınabilmek için güneşi bekler gibi
Birbirine sokulan hasta köpekler gibi
Yırtık yorganımızın altında titriyoruz
Çiftimiz balyozumuz sonsuz çalışmamızla
Asırlardır bağrında inleyen kazmamızla
Heyecana geldide kara toprağın kalbi
Kendini teslim eden taze bir kadın gibi
Çiçeklerle donandı dünya isimli ağaç
Biz bu ağacımızın dibinde ölürken aç
Efendiler gösterip sırıtan dişlerini
Birer birer topluyor bütün yemişlerini

Efendiler ağalar evliyalar keşişler
Ebedi karanlığın boğulsun kollarında
Artık temiz ruhların aydınlık yollarında
Sade bir din bir hak bir kanun varsa .
O da işleyen dişliler.

Şiir nazım hikmet.
ahmet çanta

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder