5 Eylül 2013 Perşembe

Kadın ve tanrı.

Kdın ve tanrı.......
Tanrı : Şunu demek istiyorum; İnsanoğlu genel olarak bir canavardır, kendini egittiği ve düşündüğü oranda insan, eğitmediği ve düşünmediği oranda da hayvandır. Eğitimle iki şeyi kastediyorum. Birncisi: bieysel eğitim, yani ruhun eğitilmesi ve güzeleştirilmesi. İkincisi ise okul eğtimidir. Kadın’ın iç dünyası daha da karışık olduğu için ve vahşi arzularının kurbanı olduğu zaman da hata üzerine hata, iyilik yerine, kötülük yaparak yaşamda taribat’a sebep olur.

Madame, uzun boylu, kıvırcık saçlı, yeşil gözlü, beyaz tenli ve çok neşeliydi. Deyim yerinde ise, elini sallamadan ellisini kendine çekebilen cinstendi. Mutluluğun, Başkaları’nın mutsuzluğu üzerine kurulu olduğunu doğası gereği biliyordu. Ama bu Saltanat’ın pek uzun ömürlü olmayacağını da biliyordu ve buna rağmen bildiğinden geri kalmıyordu.


Kendisi hariç, herkes ona âşıktı. Kendi doğasını pek sevmiyordu. Bazen kendi kendine, ayna karşısında şöyle diyordu: “Ya bu erkekler gerçekten odun”, bende ne buluyorlar, anlamıyorum. Ben onları aldatıyorum, kandırıyorum, paralarını yiyiyorum, yuvalarını dağıtıyorum, gene de bana bayılıyorlar.  “Ben kimim gerçekten? Ben şeytan mıyım?“ deyip isyan etmediği zamanlar da olmuyor değildi yani.


Bu güzel, şık ve şarman Madame, bir gün yolda yürürken, hayranlarından Biri‘nin saldırsana uğrayarak, aldığı bıçak darbeleriyle kanlar içerisinde yere serilir. Yerde can çekişen Madam’ın beyaz teni, kanla sulanırken, yeşil gözleri de hala bu Dünya’ya doymadığını ifade eder gibi baka kalır.

Bedeni yerde olmasına rağmen, ruhu çoktan “öbür dünya“ya uçmuş ve Kendisi’ni Tanrı‘nın önünde bulmuştur. Tanrı bile bu yaratığı, ruh karşısında ayağa kalkarak, yumuşakça “madame, sizin için ne yapabilirim?“ diyerek, onu onure etmekten geri duramaz. Tanrı‘nın bu iltifatı karşısında, kendisine ait kadınlık üslubuyla Tanrı‘nın tam önünde dimdik durarak söyle dedi: “Size bir şey sorabilir miyim?

Tanrı: buyurun, sorun.
Kadın: Ben kimim?
Tanrı: Sen bir Kadın’sın.
Kadın: “Kadın“ ne demektir?
Tanrı: İç dünyası karışık ve dış dünyası mükemmel olan dişi bir varlık.
Kadın: Neden, beni böyle yarattın?
Tanrı: Mutlu olman için.
Kadın: Ben, ama hayatımda hiç mutlu olmadım; başkalarını mutsuz etmek sizce bir mutluluk mu?
Tanrı: Mutluluk, Başkaları‘nın mutsuzluğun‘dan geçmiyor mu? Yani, iki mutluluğun bir olması mümkün değildir, biri mutsuz iken, diğeri de buna karşın mutlu olmak zorundadır.
Kadın: Neden? Oysa ben mutlu iken, başkalarının da mutlu olmasını isterdim. Fakat ne yazık ki, her şey istediğim gibi olmadı. Bu yüzden ben de kendimi hiç sevmiyorum.
Tanrı: Sen, seni sevesin diye değil, başkaları seni sevsin diye yaratıldın.
Kadın: Evet bu doğru, herkes bana âşıktı. Ama ben onlara asla âşık olmadım; ben “sevgi“ adına onları hep kulandım ve acılara boğdum. İnsanlara acı vermek hoşuma gidiyordu ve bu anlamda yeni arayışlara giriyordum.
Tanrı: “Kadın“ zaten arayış demektir; elde olanı elden çıkarmak ve elde edilemeyeni de elde etmek, yani hep yeninin peşinden koşmak.
Kadın: Ama ben bu işlerde pek bir şey anlamadım ve sonu da kötü oldu.
Tanrı: Buna doyumsuzluğun ve aç gözlülüğün sebep oldu.
Kadın: Peki beni neden böyle duyumsuz bir varlık olarak yaratın?
Tanrı: Mutlu olabilmen için.
Kadın: Ama bu yıkımlara ve tahribatlara neden oldu.
Tanrı: Ruh‘ta ve beyinde gelişme kayıt etmeyen kadın, zaten yıkım ve tahribat demektir.
Kadın: Neden?
Tanrı: Ne ruhta ne de kendinde pek ilerleme yapamadın da ondan:
Kadın: Ne demek istiyorsun?
Tanrı: Şunu demek istiyorum; İnsanoğlu genel olarak bir canavardır, kendini eğittiği ve düşündüğü oranda insan, eğitmediği ve düşünmediği oranda da hayvandır. Eğitimle iki şeyi kastediyorum. Birincisi: Bireysel eğitim, yani ruhun eğitilmesi ve güzelleştirilmesi. İkincisi ise okul eğitimidir. Kadının iç dünyası daha da karışık olduğu için ve vahşi arzularının kurbanı olduğu zaman da hata üzerine hata, iyilik yerine, kötülük yaparak yaşmada tahribata sebep olur.
Kadın: Ama ben de mutsuzdum olanlar karşısında.
Tanrı: Yalan söylüyorsun. Sen arzu ettiğin her erkeği, mal u mülkü elde etmedin mi?
Sen kadınlığını kullanarak başkalarının acılarına neden olmadın mı?
İnsanlar senin yüzünden birbirine düşman kesilirken, sen başkalarıyla buluşmaya devem etmedin mi?
Sen kendini tatmin etmek için moral değerleri hiçe sayıp, göl kenarlarında, en serin ormanlarda doğanın diğer bütün canlılarının gözleri önünde, sabahlara kadar sevişmedin mi?
Kendi vahşi arzuların için doğurduğun çocukları bile görmemelikten gelerek, onların ölümüne neden olmadın mı?
Kiliseye gidiyorum diye, gidip çay bahçelerinde gönül eylemedin mi?
Sen bunlara hala mutsuzluk mu diyorsun?
Kadın: Mutsuzluğu anlayabilmem için, biliyorum ki, ben şimdi Cehenneme gideceğim, değil mi?
Tanrı: Sen, zaten cehennemsin, seni cehenneme gönderecek kadar deli değilim ben. Sen gider orayı da bozar “cehennemlikleri“ cennetlik yaparsın. Seni, cennete göndereyim de, bari orada bir işe yarayasın; çünkü cennettekilerin canı mutluktan çok sıkılıyor, yapacakları pek bir şey de yok, onlara mutsuzluk zevkini yaşatabilmen için, seni doğrudan doğruya cennette gönderiyorum.


Ahmet çanta

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder