25 Kasım 2012 Pazar


Bir ev satın alabilirsin
ama yuvayı alamazsın

Bir yatak alabilirsin
ama uykuyu alamazsın

Bir saat alabilirsin
ama zamanı alamazsın

Bir kitap alabilirsin
ama bilgiyi alamazsın

Bir mevkiye kavuşabilirsin
ama saygıya değil



Doktora para ödeyebilirsin
ama sağlığa değil

Ruhunu satın alabilirsin
ama hayatını değil


Bir orospuyu satın alabilirsin
ama aşkını  asla alamazsın
 ANONİM
AHMET ÇANTA

yangın yüreklerde harmanlanır..

Zalimlerin önünde eğilip  özür dilemek  aciz lik , yoksulların önünde eğilip size layık olamadım" demek ise ;aziz  liktir..
 Yalanlarla cennete gideceğime, hakikatlarla cehenneme gitmeyi tercih ederim..

  Zalimin iktidar degişikliğiyle zulüm sona ermez..
 Öyle anlar var ki , analara ve babalara sunu söylemek gerekir; Size ait bir parça olduğum için sizi sevdim , yoksa, sizin insanlığa ait bir parça olduğunuz için değil.
 Binalar, ne kadar yüksek olursa olsun, içindeki oturan alçak olduktan sonra fayda etmez

ahmet çanta

16 Eylül 2012 Pazar


Söylemediklerimi işitin lütfen!
Bana aldanmayın!
Yüzüm bir maskedir,
Sizi aldatmasın.
Binlerce maskem var,
Çıkarmaya korktuğum,
Ve
Hiçbiri ben değilim...
Olmadığımı göstermek
İkinci doğam oldu.
"Kendinden emin biri" dersiniz,
Sanki; güllük gülistanlık
Benim için herşey...
Adım güven belirtir,
Ve
Oyunumun adı;
"Ağırbaşlılık"tır.
İçimde ve dışımda denizler sakin,
Her şeyin kumandanı ben...
Kimseye gereksinme duymayan
Ben...
Fakat, inanmayın bana,
Lütfen!
Herşey dışta, düzgün ve cilalı
Hiç yıpranmayan, her zaman saklayan
O maske!
Altta ne güven ne de rahatlık...
Altta,
Karışıklık, korku ve yalnızlık içinde bocalayan
Gerçek ben!
Ama saklarım bu gerçeği savunuculukla.
Kimsenin bilmesini istemem...
Zayıf taraflarımı düşündükçe
Titrer ve sararırım...

Ya başkaları görürse iç dünyamı...
Gerçek ben ve yalnızlığımı!
İşte;
Maskelerimi onun için takarım...
Onun için, arkalarına saklanacak
Maskeler yaratırım...
Onlar;
Gösterişte kullanabileceğim
Parlatılmış yüzlerim.
Beni korur, bakan gözlerden.
Beni olduğum gibi kabul edecek,
Sevecek
Bakışları bulamazsam,
Solacak kuruyacak gerçek ben...
Ve
Ben bunu biliyorum.
Beni kendi maskelerimden kurtaracak,
Kurduğum hapishaneden kaçıracak
Diktiğim engellerden aşıracak,
Beni seven,
Beni anlayan
Bakışlar olacak.
Bana,
"Sen değerlisin" diyecek,
"Maskesizken daha bir insansın"
"Daha yakın, daha bir dostsun"
Diyecek bir bakışa
Beni gören bir bakışa
Muhtacım...
Benim yanıma sokulman kolay olmayacaktır!
Uyarırım seni dost!
Uzun yıllar kendini yetersiz hissetmiş ben,
Sana kendini kolayca açamayacaktır.
Bütün gücümle tutunacağım maskelerime
Ne kadar sokulursan yakınıma,
O denli şiddetli geri iteceğim seni.

Kim olduğumu merak ediyor musun?
Hiç merak etme.
Ben, çevrendeki
Her erkek ve kadınım.
Maske takan her insanım.

Charles C. Finn

4 Ağustos 2012 Cumartesi

AŞKTA ETİK ve ESTETİK SORUMLULUK


AŞKTA ETİK ve ESTETİK SORUMLULUK

Aşkı yaşamak hem büyük bir belâ hem de büyük bir fırsattır. Aşk insana bir âfet gibi gelebilir. Gece yarısı yer sarsılmış, duvarlar, tavan üstümüze çökmüştür! Elbette yaşadığımız aşksa, salt hormonal bir fırtına, romantik gaflet, karşılığı olmayan kendimize özgü düşlerden oluşmuş bir fantezi yumağı, tuhaf bir "erotomani" değilse! Bu sözlerimin aşka bir hakaret, bir entelektüel yukarıdan bakış, insanı tanımaktan âciz, soyut, tepeden inme ölçütlerle ortaya konmuş bir "karikatür" olduğunun farkındayım. Yine de aşkın "bir ölçüde" denetlenebilir (elbette büyük bir ustalıkla!) bir yaşam enerjisi olduğuna inanırım. Bu enerjiyi harekete geçirebilecek olanaklar geliştiğinde, insanın yeni bir yaşantılar bütünlüğünde yaşama fırsatı ortaya çıkar. "Dünya dönüşür." Bu aşk denilen, kesinlikle kendimizin dışına çıkmamızı gerektiren (en azından balkonumuza!) paylaşmalarla yaşanan, bir algılamala, duygulama, düşünme, eylemde bulunma bütünlüğü, olanaklarımızı keşfe yol açar! Bir anlama, kavrama, duyma, kısacası bir olma , oluş serüvenidir. Heideggerci bir terminoloji kullanırsak, varlığın bize kendini sunma biçimlerinden biridir, Heidegger böyle dememiş olsa da. Aşkla anlarız, biliriz, yaşarız, oluruz, oluşuruz. Bela olsa ne olur? Anlamak, başımıza bir yığın belalar açmaz mı? Aşkın sürüklediği bütünlük ( Gestalt !), bir travma anaforuna koyabilir bizi. Çaresizliği, ihaneti, vurdumduymazlığı, kabalığı, sığlığı yaşıyor olabiliriz. Tüm bunlar yaşadıklarımızdan devşirilmiş, sunulmuştur: İnsana, hayata dair işaretler taşır! İçimizde paylaşmaktan, paylaşamamaktan doğan olağanüstü bir yaşam enerjisi vardır. Dönüşüm ( Gestalt switch !) kapıdadır. Yoldadır. Dönüşümün yolda olmasıdır aşk. Aşık olup da yerinde sayanlara, daha "kötüye", daha "çirkine" gömülenlere duyurulur! Aşk enerjisi içimize "çökünce", ya da içimizde patlayınca aşkın sesi duyulur. (Ben böyle duyulduğunu düşünürüm aşkın sesinin! Sokrates'in Daymon'unun, cinin sesi gibi!) Üç buyruğunu önemli bulurum (En azından!): Aşk, âşıka şunları der:
1. İnsansın. Çaresizsin. Sınırlısın. Ölümlüsün. Çaresizliğini aşma olanaklarından biriyle karşı karşıyasın. Yaşama eşiğinde bulunduğun aşktır. Paylaşmayı deneyeceksin. Öğren. Yaşa. Antenlerini açık tut.
2.  Yaşayabiliyorsan, iki büyük sorumluluğun var aşkta. Aşkın sorumluluğudur. Bigâne kalanları yakar. İlki estetik sorumluluktur. Güzelleştirme sorumluluğu. Mâdem ki aşk, bir olanak, bir fırsat, bir tür tinsel ve tensel kayırmasıdır hayatın; bunun bedelini ödemelisin. Aşkın sana sunduklarına karşı borçlusun. Kime? İnsanlara. Hayata. Elbette sevgiline. Kendine. Nasıl güzelleştirilir aşk? Emekle, bilgiyle, estetik çabayla. Sonuçta bir yapıt, estetik bir yapıt çıkacaktır ortaya. Aşk denen insan yaratısı. Birlikte yarattığımız.
3. Aşk iki kişilik yalnızlık olamaz. Tüm insanlığa, insanlara karşı sorumludur. Sevgilide insanı severiz, insanlığı . Aşkın etik sorumluluğu aşk enerjisiyle insanlara vermemiz gerektiğini anımsatır bize. Aşk hem estetik hem etik ödevler verir bize: Sevgilini severek insanları sev. Kendi bencil dünyandan çık, duvarlarını yık. Birlikte dönüşümler yaşamayı öğren. Yarattığın aşk yapıtı, insnalığın estetik yaşantılar tarihinde yer alsın. İnsanların daha güzel, daha hakça bir dünyada yaşamaları için çaba göster. Çünkü aşıksın. Çünkü sorumlusun.
Çünkü borçlusun.Gönlünde aşk varsa,insanlara gönül borcun var.
Aşk kolay değil. Bir gün insanlar bu enerjiyi dönüştürmeyi öğrenecekler. Kendi içine kapalı topluluklarla sınırlı mistik bir yaşantı olmaktan çıkacak. Erotik görünümünü kazıyıp arkalarındaki insanı yakalamayı hiç değilse şimdikinden daha fazla insan öğrenecek.
Aslında kuşkularım çok. Yine insan, aşk adına bir yığın bayağılık yaşayacak. Uyanık romancılar, sanatçılar bu işten çok para, çok ün kazanacak. Olsun, yine de düşlerimize, umutlarımıza, beklentilerimize şimdilik karışan yok.

AHMET ÇANTA

ahmetcanta40@hotmail.com

31 Temmuz 2012 Salı

GODOŞU BEKLERKEN

GODO YU BEKLERKEN


Samuel Becket’in ünlü bir oyununun adıdır Godoyu Beklerken. İki kişinin arasındaki söyleşi boyunca oyunun sonuna kadar hep Godo beklenir. Ama oyun bitene kadar gelmez Godo. Oyunda bu bekleyiş irdelenir. İnsan ın bekleyişi, umudu irdelenir…
Pek çok yazar, yorumcu ve eleştirmen Godo hakkında kendilerine göre bir tahminde bulunmuşlar. II. Dünya Savaşı sonrası her tarafı yıkık dökük bir Avrupa sonrası yazılan bu eser, belki de insanoğlunun umudunu simgelemektedir. Godo herkese göre farklı farklı da olabilir… Hatta oyunun yazarı Samuel Becket’e sormuşlar Godo kimdir diye. O da “bilseydim oyunda söylerdim” demiş.
Oyun o kadar ünlenmiştir ki “Godoyu beklemek”, adeta “her yol Roma’ya çıkar” gibi herkes tarafından benimsenen bir deyim halini almıştır.
Hayatımızda hepimizin hep beklediği bir şey olmuştur… O bir şeye ulaşıldığında yetmemiş yeni bekleyişlere yelken açmışızdır. İçimizde duyduğumuz boşluktur bizi yeni bekleyişlere sürükleyen…
Ve, nerede duracağımızı bilmeden hep beklemekteyiz…
Acaba bu bekleyiş bizim itici gücümüzü mü oluşturmaktadır? İçimizde “mutlak gerçek”e doğru bizi bekleyişe yönelten bu beklemeler zinciri mi… Onun duracağı bir nokta yok mu?
“Gerçek Teorisi” diye bir teori vardır. Dikey bir çizgiyle Mutlak Gerçek” ifade edilir. İnsanoğlunun gelişmesi ve evrimi bu dikey çizgiye yaklaşan eğrilerle ifade edilir. Her buluş, her gelişme bizi biraz daha bu dikey çizgiye yaklaştırmaktadır. Ama teori devamla der ki o dikey çizgi kendine yaklaşıldıkça uzaklaşır!...
Acaba Sokrat’ın ünlü deyişindeki gibi (bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir), biz bildikçe bilmediğimiz daha çok şey olduğunu mu kavrıyoruz….
Ve, İsviçre’nin Fransa sınırı yakınındaki Cern laboratuarlarında halen devam etmekte olan yüzyılın deneyimi sonuçlarını beklerken  öğreneceklerimiz, daha hiçbir şey bilmediğimizi mi bize haykıracak… Devamla yeni bekleyişlere mi gireceğiz… Belki güzel olan bu. Sonsuza karşı açılan yelken.
AHMET ÇANTA

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Eğrileri doğrultmanın yolu, eğriyi tersine bükmekle mümkündür


İnsanı doğuran ana değil yaşam koşullarının kendisidir!

Ahmet çanta anasından  doğmamıştır keza.. onu doğuran yaşam koşullarının kendisidir)

Her anasından doğan insan olabilseydi  şimdi dünya insanla dolu olacaktı ve dünya da yaşanılır bir dünya olacaktı.

Kardeşlik  aynı anayı ve babayı paylaşmakla değil, aynı kaderi paylaşmakla mümkündür!

Eline el veren değil, koluna giren dostundur..Kol kola yürüyelim dost!

Dünyada yabancı insan yoktur olamaz da  sadece ,insana yabancı olan şeyler vardır..

Eğer , bir dava adamı isen birileri ile yola çıkıp yolunu yürüdüğünde yola çıktığın kişi yolda SIK SIK arkada kalıp arkana geçiyorsa.arkadan seni becermek içindir .. Yok eğer, önüne geçip seni arkada bırakıyorsa… bu işte yine bir  ibnelik  vardır( seni yüzüstü bırakacaktır) Yan yana, omuz omuza yürüyorsa. hiç çekinme  orada dostluk vardır doğru kişiyi seçmişsin demektir!



ahmet çanta

22 Haziran 2012 Cuma

Acılarından erken ölüyor insanlar

En büyük acılar, kaygılara döndü

Ölüm çanları kimin için çalıyor soran yok

Doğru insanların ömrü tükeniyor

Başına takılan çiçeklerden daha çabuk

Hasta olmadan ölüveriyor insanlar.

.W. Shakespeare (Macbeth’ten)


AHMET ÇANTA.

16 Haziran 2012 Cumartesi

Zafere Dair











Zafere Dair

Korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.
Şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümid...
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır...

Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
Düşman haşin
zalim
ve kurnaz.
Ölüyor çarpışarak insanlarımız
- halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı -
ölüyor insanlarımız
- ne kadar çok -
sanki şarkılar ve bayraklarla
bir bayram günü nümayişe çıktılar
öyle genç
ve fütursuz...

Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı:
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı...

Varılacak yere
kan içinde varılacaktır.
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır...

Nazım Hikmet


ahmet çanta

24 Mayıs 2012 Perşembe

Kandırmak.





















Kandırmak istemem kendi kendimi,
Ama sisli yüreğimde hep bir kaygı var:
Bilmiyorum niçin bana : O Yesenin rezili..
Bilmiyorum niçin bana : O şarlatan diyorlar

Ne bir cani ne de bir haydutum ben,
Masumları kurşunla da dizmedim, dizdirmedim.
Yoldan geçenlere durmadan gülümseyen
Bir sokak serserisiyim o kadar.

Sabahtan akşamlara değin gezinmekteyim
Moskova yollarında muzip ve mağrur,
İnsan sevmeyen başıboş köpekler
Ayak sesimi işitir işitmez durur.

Kardeşçe başını eğip selamlar beni
Karşılaştığım her uyuz beygir.
Gönül yoldaşıyım tüm hayvanların.
Hastadır : Bir şiir yazarım iyileşir.

İstemiyorum hoşna gitmek kadınların,
Ahmakça kaygılarla çarpmamalı bu yürek.
Hüznümü boğmak üzre bana katırların
Önüne serpilmeye bir avuç arpa gerek.

Bambaşka bir düzenin kanunuyum ben.
İnsanlara da dostluk duymam asiyim.
Hazırım en güzel kravatımı hemen
Boynuna takmaya şu sersefil köpeğin.

Ancak böyle düzelir bulurum keyfimi,
Dağılır içimde sis, bir güneş doğar.
Ve işte bundan bana : O Yesenin rezili..
Ve işte bundan bana : O şarlatan.. diyorlar.

Sergei Alexandrowitsch Jessenin

ahmet çanta

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Öyle bir hayat yaşıyorum ki.




















Öyle bir hayat yaşıyorum ki ,
Cenneti de gördüm , cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayati en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki ,
Okudum okudum anlamadım.


Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedim ki “söz ver kendine”

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.

Öyle bir hayat yaşadım ki ,
Son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım…

Friedrich Nietzsche

Ahmet  çanta

15 Mayıs 2012 Salı

Belagatlı ve zerafetli sözler. ahmet çanta



-Kötüyü öldürme , kötülüğü öldür! Kötüyü öldüren "cani", kötülüğü öldüren "fani" olur!

-Çenecide çene var , dinle dinle yine var!

-Bu toplumun peygamberi olsaydım ,eğer; sünneti, çük'ü için değil, dili için farz kılardım.

-Çıkarların ve ihanetin olduğu yerde kimse bana aşkın olduğundan söz edemez!

-Yine bir gün ölüyor şafağın kanlı ellerinde !



-Bu dünyaya bir daha gelme şansım olsaydı, eğer; paça arasından değil, kalbin derinliklerinden gelmek isterdim.

-İnsanların; ne fiziği, beni ilgilendiriyor ne de büzzüğü , beni ilgilendiren düzgünlüğüdür!
(Fizik yabana atılamaz ama büzzüğü tutmayan fizik formülü bozuk fiziktir..)

-Güzel bir sözü çirkin de söyleye bilir ; önemli olan, çirkince yaşamadan güzel şeyler söylemektir.

-Bir meyve ağacı ;hamından da verir , olğunundan da.. tercih alanındır!

- Dünya'ya her gelen ağlayarak gelir, ağlatarak gider. Vay gele, benim gibi ağlayacak kimsesi olmayanların başına!

-İnsanların en çok sakındıkları yer kıçlarının açıldığı yerdir.

-Devir; paşalık puştluk ve hacılık hocalık devri!!

-Bu devirde herkes birşey yiyor; kimi, ekmek yiyor, kimi aş/ Kimi bacı yiyor, kimi gardaş/Kimisi ise kendi kendisini yiyor yavaş yavaş/ Herkesin bir birini yediğine deniyor savaş!

-Alemleri alem yapan güçlü kalemlerdir!

-Binlerce yıldır mumyalanmış ölü yalanları kutsal sanarsanız, hakikatı ölü olarak bulursunuz!!

-Gözleri uzaklara dalan birinin , yakınlarda taşıyamayacağı büyük acıları vardır.

-Armudun sapı, üzümün çöpü dersen, görürsün o zaman götü!

-Güçsüz insanlar duaların gücüne sığınır, güçlü insanlar ise; davaları kendi gücüne sığdırır.

(Dualara güçsüzler, davalara ise , güçlüler sarılır )

-Söz ;delikten çıkan sese değil, derinden gelene denir. Aksi olmuş olsaydı;kıçımızdaki delikten çıkana da söz denirdi !!

-Aşkın adili olmaz.. her aşkda bir çıkar olduğu gibi; her çıkarda da bir aşk vardır!!

-Ölü, ölüye baka baka kararır .. üzüm , üzüme baka baka kararır!

-Eskiden her il'de bir kerhane vardı, şimdi ise; her vicdanda bir kerhane var.

-Bir tek , selin ve yelin yuvası olmaz!!

-Bilgiye; okulla değil, akılla ulaşılır. Okul insanı aptallaştırmak içindir!!

-Sakın, bana "uyan" deme.. çünkü, ayıkken gördüklerim ve duyduklarım bana hüzün veriyor !

-Bir çiçeği koparmak sevgisizliğin tezahurüdür . Çiçeği seven olduğu yerde sever!!

-Düşeni; düştüğü yer değil, yara aldığı yer öldürür!
(‎Düşen; elma bile olsa, daldaki dururken kimse ona el uzatmaz)

-Nokta : teslimiyettir, Ünlem işareti: çaresizlik, Virgül işareti : gevezelik ve yalakalık, Soru işareti: zekilik, İki nokta üst üste işareti : yaratıcılık, nokta nokta nokta işareti ise ; ölümsüzlüktür!!

-Dünya ya "hergün Apo olarak" gelmek yerine, "bin yilda bir defa Alfonso Cano olarak" gelmeyi yeğlerim.

-Bir gülücük getirde gözyaşlarımı sileyim!!

-Aklınızın koruyucu meleği şüphedir; şüphesiz bir akıl , uykudayken bogazlanmış bir cansız bedendir !!

-Herkes, saat'in 1 saat geriye alındığına inanır; ama, ben ise ; Yıl'ın 1000 yıl geriye alındığını düşünüyorum.

ahmet  çanta

13 Mayıs 2012 Pazar

ENGELSİZ BİR TÜRKİYE.


ENGELLİLERİN SORUNLARI!



7 yıl önce çıkarılan 5378 sayılı yasanın “herkes için erişilebilir Türkiye” adına sevinçle karşılandığını fakat bugün birkaç güzel gelişme dışında beklentilerin boşa çıktığını görmekteyiz “Engelliler yapılanları bir lütuf olarak görmemelidir. Engelli olmayı biz istemedik. Devletin geçmişten günümüze gelen yanlış politikalarının kurbanıyız. Yapılmasını istediklerimiz zaten sosyal devletin görevleridir. Eğer biz kapak toplayarak sandalyemizi alıyorsak sosyal devlet yoktur. Bugün sekiz buçuk milyon vatandaşımız suçsuz yere evlerinde cezaevi hayatı yaşıyor. Aileleri ise onların gardiyanları. Yapılan yasalar ne yazık ki uygulamaya geçirilemedi” dedi

Engelsiz Bir Türkiye İstiyoruz! Engelliler Haftası’nın başlaması nedeniyle hazırlanan ortak basın açıklaması:Bir engelliler haftası daha başlıyor. 7 yıl önce 5378 sayılı yasa çıkarıldığında bizler de herkes gibi kamu hizmetlerine rahatlıkla erişebileceğiz demiştik. En azından artık kamu alanları, ulaşım araçları engellilerin kullanabileceği hale getirilecek diye sevinmiştik. 7 yılın sonuna geldik, yasada ki süre doldu dolacak. Dönüp geriye baktığımızda “bir arpa boyu yol” aldığımızı gördük. Ne merkezi hükümet ne de yerel yönetimler, 5378 sayılı Yasa’nın gereklerini yerine getirmediler. Birkaç kentimizin dışında Türkiye hala engelliler için erişilemez alanlarla, binalarla, araçlarla dolu. Bu yüzden en temel ulaşamıyor yararlanamıyoruz. 2006 yılından beri bekletilen ve 2011–2013 Eylem Planı haline getirilen bakım sigortası konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamadı. Muhtaç engelli, yaşlı, kimsesiz ve bakıma muhtaç tüm vatandaşlarımız bu anlamda sosyal güvenlik kapsamına alınmadı. Yine de sevineceğimiz gelişmeler de yaşadık. Eskiye nazaran engelliler daha fazla görünür oldu, sesleri daha fazla duyulabiliyor. Mecliste bile engelli sayısı arttı. Ama ne çare, temel sorunlarımız yine ortada kaldı. Çalışmak isteyen engelliler yine iş bulamıyor.20 bin kadro açığı olduğu halde, 3.500 kişi için sınav yapıldı. Memur olmak için başvuran 60 bini aşkın engelli bir kez daha hayal kırıklığı yaşadı. Ulaşım alt yapısı yeterli değil, daha da kötüsü en gelişmiş kentlerimizde bile güvenli değil. Yetkililer önlem almak yerine kaza geçiren engellileri suçluyor. Sağlık uygulama tebliği ile artık sağlıklı yaşam hakkımız da giderek elimizden alınıyor. Sürekli değişen tarifeler, artan fiyatlarla ameliyat olmak, ilaç almak, ortez, protez taktırmak günden güne güçleşiyor. Engellilere verilen aylıklar açlık sınırının altında kalıyor ama bu insanlardan tedavileri için bile katkı payı isteniyor.
Özetle halimiz dünden daha iyi değil, aynı şeyleri biz söylemekten yorulduk, ama siyaset duyarsız kalmaktan yorulmadı. Bizi duyun diyoruz ve bir kez daha taleplerimizi yineliyoruz: Engelli aylıklarının insan onuruna yaraşır bir yaşam için gerekli düzeye çıkarılmasını, engelli muhtaçlık yardımı ve evde bakılan engelliye verilen bakım destek paralarının aile geliri olarak sayılmamasını; Evde bakım yardımının bağlanmasında objektif kriterlerin uygulanmasını, bu anlamda sosyal yoksunluk, psikolojik yoksunluk ve ekonomik yoksunluk bir arada değerlendirilmesini, ailelere sosyal ve psikolojik destek verilmesini;
 Bakım evlerinde ve hastanelerde tutulan engellilerin, kimsesiz yaşlıların yaşam kalitelerinin iyileştirilmesini, insan onuruna yakışır rehabilitasyon merkezleri ve çağdaş bakım evlerinin yapılmasını ve sayılarının arttırılmasını, bu doğrultuda kamu ve engelli dernekleri ile işbirliği yapılmasını;
 Sağlıkta alınan katkı paylarının kaldırılmasını, Sağlık Uygulama Tebliği ile yapılan kısıtlamalara son verilmesini;
 İlköğretimden itibaren tüm eğitim kademelerindeki sorunların hızla giderilmesini, ayrıştırılmış eğitimden vazgeçilmesini, 3 yaşından başlayarak hayat boyu eğitim sürecinde kaynaştırma sınıflarında, birleştirilmiş ve bütünleştirilmiş eğitim sistemine geçilmesini, eğitime bir insan hakkı olarak bakılmasını ve eğitimin tüm kademelerinin devlet tarafından parasız olarak verilmesini;
 Fiziki çevre ve toplu ulaşım araç ve sistemlerinin derhal engellilere uyumlu hale getirilmesini:
 Kamudan başlayarak engelli istihdamının arttırılmasını v iş güvencesinin sağlanmasını;
 Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin Ek protokolünün imzalanarak, bireysel başvuru hakkımızın verilmesini

İSTİYORUZ!..

AHMET ÇANTA.

11 Nisan 2012 Çarşamba


Yüreğimde verdiğim savaşım bitiğinde çiçekler dikecektim bağçeme  rengarenk ama olmadı sanki yenilen hep benim ordum oldu.Güneş bağçeme  doğsada hayalimdeki çiçeklerim için ruhuma hiç doğmadı.Yüreğimle savaşım hiç son bulmadı .Nezaman hazan mevsimi hissettiysem ruhum hep hüzün hasatını biçti ömrüme ...

Bir daha gücüm olurda yüreğime karşı durup bu dünyanın acısına baskaldırırsam savaş bitti sirenini duymadan dikmeyeceğim  bağceme  rengerenk çiçeklerimi.
Anladım ki! yüreğin çorak toprağa benziyorsa ; kuraklığın ortasında çiçek dikilmiyormuş.

       AHMET ÇANTA         
                         ahmetcanta40@hotmail.com

2 Mart 2012 Cuma

olric

Ne zoruma gidiyor biliyormusun Olric ? O'na yazdıklarımı O'ndan başka herkes okuyor..
 İnsan çok sevdiği halde neden her defasında terkedilir? Ve beklenenler, neden hep vazgeçildikten sonra gelir?

AHMET ÇANTA

BAHARDA GELİR.
















BAHARDA GELİR
Bugün iki mart doğa ben beyaz
Bir gelinlik giymiş gibi süzülüyor
Serceler karnını doğurma telaşında.
Doğayla kavga edercesine
Durmadan sağa sola kanat çırpmalar
Doğrusu bu havanlara diyecek yok
Tıp ki insanlara benziyor telaşları
Nere baksam kar beyazı
Güneş incede yansıyor ayna misali
Uçsuz Bucaksız beyazlık
Nere baksan kızıle keser gibi düşler 
Sevdiğimiz renk olsa gerek
Özgürlüğün eşitliği adaletin
Ve güzellik adına ne varsa bizim.
Uzaklık sadece bir mesafemi
Yoksa sonsuz bir özlem mi
Kar yağar erir baharda gelir
Yeter ki kış düşmesin yüreğine..
                     
 ŞİİR....AHMET ÇANTA  .
                                        ahmetcanta40@hotmail.com



31 Ocak 2012 Salı

Benim aforizmarım.

Onur ve şerefini yitirmiş insanlardan her şey beklenir ama bir tek insanlık beklenemez.

Bir dağ ne kadar yüksek olursa olsun sen tırmandıkça o küçülür.

Mutluluğunda bir resmi olmalıydı!

Her korkuda gizli bir sır yatar.

Şeytan 'ın akıllı olduğunu herkes bilir ama kimse inanmaz,

Eğer hayat istediğiniz gibi gitmiyorsa ceplerinizi yoklayın ve tekrar devam edin yola.

Kale duvarlarını dıştan yıkmak zordur öyle olsaydı spartalılar Truva atını kullanmazdı.

Rüzgâra karşı tükürürsen tükürük suratına yapışır.

Kapıyı tıklayan değilde açan merak eder

Amet çanta.........Benim Aforizmalarım.

15 Ocak 2012 Pazar

uykum geldi olric

Güçlü olmak artık beni yoruyor olric.  buralarda bilmem, hangi uykunun, hangi köşesinde beklemedeyim hiç gelmeyecek olani....ya olric bir yerde söz biter... iki kişi karşılıklı kendini tekrarlamaya başlar. yeni başlayan ilişkiler bile eskir böylece. hemen kaçacaksın ki aklın orada kalsın.. neyse olric  beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor .

ahmet çanta
Belki sıkıca sarılabileceğimiz bir sevgilimiz olmadı, belki yalnızız; ama bilinsin ki adam gibi sevdiğimizdendir yalnızlığımız!