19 Temmuz 2013 Cuma

Varoluş üzerine bir etüt ahmet çanta


 Varoluş bize özümüzün kendisini kazanmamız için verilmiştir. Varoluşun önceden
ileri sürülmüş bir özü var etmek için değil, onu , kendi seçimimizi belirlemek ve onunla birlikte olmak için müsade edildiği vakit bir anlamı olabilir. Biz, özü varoluşun olabilirliği diyecek yerde, var oluşu özün olabilirliği sayan varlık içinde kendi ebeddi yerimiz kendi özümüzü sevmek sayesinde tesbit ederiz.

Düşünme eylemini şuurdan asla ayrı bağımsız düşünemeyiz. Ben kimim, „ Ben ben miyim“ sorusunu sorduğumuzda düşünmeye başlamış oluruz. Görsel ve duyusal orğanlarımızla zihinsel dosyalarımıza depoladığımız bilgiler, bir benliğin sayesinde olabilir.
Bir çalı gülünün, yahut akasyanın ve olmadı, iğde çiçeğinin, bayğın kokusu çoğu kere o varlığın kendisini değil bizim kendi düşüncemizde hakimiyeti kuran tutkularımızı hatırlatır.
Yani ılık bir gece esnasında uykusunda uyandığımız bir baykuşun sesi, duyu tellerimizin elemine dokunduğunda hisseder ve çektiğimiz acıların hülyasına dalarak gönlümüzü seyir eyleriz. Diğer bir deyişle kanun taksimlerinde hicaz makamının uzaktan gelen derin bir sesin haz tellerimizi okşadığını duyarız.

Çoğu kez seyrine daldığım kendi hülyalarımda pencerenin dışındaki ağaca bakarak kendimi terketmekte ve birilerinin beni alıp benden götürmekte olduğunu ve kendime dönüş yaptığımda anlıyorum. Benim benden ayrılığımı bana onurla geri sunan, "ben" içindeki başka bir "ben" midir sahi? Bu soruyu sorduğumda ikizim yardımıma koşmakta: „ Sen ağaca bakarken bulutlardasın“ diye , cevap vermekte.
Dünya,bünye,künye ve hülya
Görsel ve duyusal orğanlarımızla zihinlerimizde tutarak harmanlayıp hafızamıza kayıt ettiğimiz sayılarca dosya bulunmaktadır, o dosyaları fakültelerimizde sınıflandırılarak numaralandırılmıştır. İhtiyaç duyduğumuzda çekip çıkarıyoruz şuurumuzla.
Zihinsel fakultelerimizde arşivlediğimiz birçok mirasi ve harisi ailemizin bize öğrettiği, yahut devletin bizi alıklaştırarak işlettiği yanılğılarımızı fark ederiz. Şuurumuzun varlığında şüphecilik, olduğu bilinir çoğu kez , şüphelerimiz, alıklaşmamıza karşı koyan şeytani yanlarımızdır.
Şeytan, sorğulamada ( şeyleri tanımakta) inandığımız ve dosyaladığımız bütün anlamsız bilgiler, karanlığın içinde doğan akılcı dürtü olan Tan’dır. Çoğu kez elimizdeki şekeri kandırarak almaya çalışan bir başka çocuğun kurnazlığına karşı koymamıza benzer bu durum.
Defalarca kendimizden ayrılıp hülyalarımıza daldığımız seyahatlerde geri dönebiliyorsak, buradaki benliğimiz, şuurlu benliktir. Eğer dönüşü yapmadan kendimizden ayrılmışsak benliğimiz yok olmuştur ama duyusunu yitirmiş bir bedenimiz vardir, benimiz yokturdur.
O bedenimizi, kimi seyircilerimiz için, çevremizde gülünç halini aldığını bir başka benler alğılar.
Yani, gerçek durumda dikkatimin dağıldığı ve yatışıtığı andan itibaren benden uzaklaşıp yok olmuşsa karanlıklarda bu da benim ölü benimdir ve canlı bedenimdir ama şuurum yerinde değildir.

Ben, kendisi olan ben değilim, o, kendisi olmayan beslendiği bir deryadır. Bir çok nehirleri yutmuş, yuttuğu nehirlerin dalğalarıyla tepiştigi zihinsel harmandır.
Bunun içindir ki; ben, kendi bedeni dışında ve bedensiz olabilirlikten mahrum bulunan bütün evrenin şuuru dışında başka hiç birşey değildir. Bedenin beni esrarlı bir gölge olayla meydana getirmediği gibi şuurun mümkün olabilmesi için kendimizi alemden ayırd etmemiz ve bu itibarla da sınırlanmış..


Hoşça kal aşkım
kal sağlıcakla
Birlikte yürüdük bunca yolu
birlikte geldik
Hoşça kal aşkım
kal sağlıcakla
Kal güzelliğinle
esenlikle mutluluklarla
Benim durmaya vaktim yok.
yüreğim burkulmadan gitmeliyim.
Hoşcal ciğer parem. hoşcakal
aklına geldikce
 Kadehin yap beni birtanem
 Bir ömür olsun ki
Senin için de  olayım

Yüreğimde karanlığın şavkını yak
Gece aşkın söylesin
beni an ben yoken 
Gün batarken - son ışıklara
Bakar gibi
hoşcakal yüreğmin sızısı
Beni uyandır aşkınla
her an kıyılarıma bir dalga gibi vur
Beni uyandır
sabahın seher yeliyle
hoşcakal aşkım hoşcakal.

ahmet çanta




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder