18 Kasım 2011 Cuma

Yaşama anlam veren şey ölümede anlam verir.


Bu dünyanın baştan çıkarma aracı ile bu dünyanın sadece bir geçiş olduğuna ilişkin güvence, bir ve aynı şeydir. Böyle olması da gerekir, çünkü dünya ancak bir yoldan yaratabilir bizi ve bu da gerçeğe uygun düşer. Ama işin berbat yanı, ayartı başarıya ulaşınca biz güvenceyi unuturuz, ve böylece İyi bizi kandırıp Kötü’nün kucağına atar, kadının bakışıyla bizi yatağına çağırması gibi.

Bir gün her zaman yaşadığınız günlerden birine uyanmama ihtimalinizi düşündünüz mü hiç? Üstünüzde var olan bir yığın sorumluluktan veya sizden umulan beklentilere karşılık vermeme ihtimalinizi hiç hesapladınız mı? İçinde bulunduğunuz yaşam alanınızda kendinizi yok sayabilecek insanlara rastladınız mı? Ya da herhangi bir kusurunuz yüzünden sizden utanıldığı hissine kapıldınız mı? En yakınlarınızın, sırf onların istediği gibi bir hayatı yaşamıyorsunuz diye size olan tepkilerine tanık oldunuz mu?
Koskoca okyanusların dibindeki bir avuç toprak o baskıya nasıl dayanıyorsa sen de öyle dayanmalısın... Bugüne kadar insanlara tahammül edebileceğimi, yeryüzü ile başa çıkabileceğimi düşünmezdim hiç. Ama sen şunu öğrettin bana dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş.

AHMET ÇANTA

Dostlarınızın Kıymetini Bilin Ha!..

Hani vardır ya her yerde, hissetmek istersin onun varlığını. Hani hep yanıbaşınızdaymış sanırsınız, ismini söylersiniz dalgınlıkla, her an berabersinizdir. Yanında olduğunu unutuverirsin bir andan sonra, sonra üzüldüğünde o sımsıcacık kollarını açar sana, sarılır ağlarsın omzunda doya doya... Senin sorununu kendi sorunu gibi benimser, bir kolun bir bacağın olur adeta.. Ayrılmak istesen de koparıp atamazsın. Bir türlü sevindiğinde ise senden fazla mutluluk duyar. O senin için farklıdır bütün insanlardan, tabii sen de onun için. Aranızdaki sevginin bitmesine izin vermezsiniz, kimse bozamaz aranızı, kimse araya girmeye dahi cesaret edemez. Ne zaman yardıma ne zaman insana ne zaman dosta ihtiyacınız olsa hep yanınızda bulursunuz, kendini adeta sizin için ayarlamıştır. Beraber gülüp beraber ağlarsınız, daima olumlu özellikler verirsiniz birbirinize. O sana gülmeyi öğretir sen ona kahkaha atmayı, O sana emeklemeyi öğretir, sen ona yürümeyi.. O sana okumayı öğretir, sen ona yazmayı ve bu böyle sürüp gider....İşte bunun adına DOST derler...Hayatta hiçbir şeyiniz olmasın ama hep bir dostunuz olsun...

ahmet çanta

1 Kasım 2011 Salı

Sevgili bir başka güzelsin bugün
Ay gibisin pırıl pırıl gülüşün
Güzeller bayram günü süslenir
Seninse bayramları süsler yüzün.


ömer hayyam.

ahmetcanta40@hotamil.com

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Her toplum engellilere karşı bakış acısı cinsel kimliği yokmuşçasına hareket ediyor!











Engelli kadınların evlenmesine bile karşı çıkan ebeveynler, onların hayata dair yeterli olmadıklarına inanırlar. Bir eşi hak etmediklerini düşünürler.


Kadın ruhuna armağanımdır!

Maalesef yozlaşmış bir kültürün içinde, nelerin yasak nelerin serbest olduğuna karar veren bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların ellerindeki sihirli değneklerle, bizlere sunulanlarla yaşamak zorunda bırakılan kadınlarla aynı toplumdayız! Kadınlar, cinselliği yaşamanın erdemsizlik, yaşamamanın ise erdem olduğu sanrısıyla yetiştiriliyor. Atlanılan nokta ise, cinselliğini sadece istediği için, zevk almayı hak ettiği için kullanması gerektiği konusu!
Birçoğumuz duymuştur, evli kadınlar arasında özellikle..kocanız istiyorsa siz red etmeyin günah! Erkeğe helal kadına haram olarak adledilen bir cinsellik anlayışı.

Böyle bir şey var diyelim, cinsellik o kadar kötü bir şeyse neden kadına kocasını mutlu etmesi emredilir! Kadının mutluluğu ne olacak? Kadınların genel olarak böyle bir sorunu varken, engelli kadınları sosyal hayatın içerisinde, cinselliklerini yaşama isteğiyle bilfiil içerisinde görebilmemiz ne mümkün! Bedensel engele sahip kadınların cinselliği yaşama hakları yok mu sizce? Eğer böyle bir hak varsa, bu nasıl alınacak! Hak verilmez alınır diyenlerdenseniz tabi.

Cinselliği yaşamak için gelişmemiş toplumlarda birkaç yöntem gelişmiştir, çoğunlukla da parası olanın istediğini satın alması yani cinselliği de satın alması şeklide tezahür eden bir durumdur. Bu yüzden yaşlı adamların yanında çıtır çıtır hatunlar görürüz mesela. Ama söz konusu bir kadınsa ve bu kadının bedensel engeli mevcutsa, o nasıl yaşayacak cinselliğini.

Eğer zannediyorsanız ki böyle durumda o kişi cinselliği yaşamak istemez, böyle duyguları olmaz! Yanılıyorsunuz derim. Çünkü insanlar, cinsel isteklere sahiptir ve bunun sağlıklısı sağlıksızı olmaz. Tabi ki zihinsel engelli kadınların cinsel istismara uğraması son derece irite edici ve sapıklık derecesinde değerlendirilmesi gereken bir olay. Bunu varsayımımızın dışında tutuyoruz.
Engelli kadınların evlenmesine bile karşı çıkan ebeveynler, onların hayata dair yeterli olmadıklarına inanırlar. Bir eşi hak etmediklerini düşünürler. Biz, bu düşünceye karşı çıkıyoruz. Kadınların, bir takım duyguları yaşamama ve kendi bedeninden utanma aşamasında kalmasını tamamen erkek egemen toplumun kadının etinden sütünden faydalanırım diyen zihniyetin baskıcı yapısından dolayı oluştuğunu biliyoruz.

Kadınlar nasıl sever? Kadınlar neden sevilir?

Öncelikle bir kadını nasıl seveceğinizi bilmeniz gerekir, ruhuna hitap etmeyi öğrenmelisiniz. Çünkü kadınlar ruhlarıyla sever, kalpleriyle sever. Erkekler daha fizyonomik sevgilere sahipler.
Engelli kadınların gerçek aşkı bulmaya hakları var, bu nedenle sosyalleşmek için bütün imkânları kullanmalıdırlar. Toplumun kadına bakışını, engelli kadına bakışını bir kenara iterek, duygularına sahip çıkarak hayatta dimdik durmalı ve tüm bu isteklerini yaşamayı hak ettiğine inanmalıdır!

ahmet çanta
ahmetcanta40@hotmail.com

25 Haziran 2011 Cumartesi

ŞAFAK
















ŞAFAK.
Bir şafak vaktiydi düşmüştük yollara
Ormanların arasından kayarken yıldızlar
Bahar vardı gözlerinde kekik kokusu gibi
Ne acılar çekmiştik yâre ulaşmak için
Kaç kere düşmüştük umudun peşine.
Yenilmek bile seni mutlu ediyordu
Hangi dağ hangi tepe
Seni yolundan alıkoymaya yeterdi.
Çünkü açmıştı bahar bir kez yüreğinde.
Sanki mavi gökyüzünü kaplamıştı.
Bir kavuşma noktası olmalıydı.
Son bulmalıydı çekilen bunca acılar.
Nasılda tutulmuştuk özgürlüğün ruhuna

ŞİİR ATMET ÇANTA

21 Haziran 2011 Salı

GEÇEN ÖMRÜME.







GEÇEN ÖMRÜME.
Her şeyden önce öyle sevdim ki
Kar beyazı düşlerinde yürek
Umut çiçeği gibi gülümser
Kaç mevsim kaç iklim seni bekler
Biliyorum sen benim düşlerimde
Yaşanmamış bir mutluluk.
Son baharda dökülen yaprak misali
Ve kim bilir daha kaç yaz.
Yanacağım senin için gülüm.

ŞİİR AHMET ÇANTA

7 Haziran 2011 Salı

ŞEYTAN.
















ŞEYTAN.
Kötülerin kovanına çomak soktum
Adıma şeytan dediler.
Kendimi insanların iyiliği için cezalandırdım
Lanetlediler
Güzelliğin iyiliğin aklın erdem olduğunu söyledim
Kovdular
Ateşi ateşle söndüremezler ki!
Ne kadar da akılsızdılar
Beni ateşten yaratıp,
Ateşle cezalandırmaya kalktılar.

ŞİİR AHMET ÇANTA.

BUDUR BENİM YAZGIM




















BUDUR BENİM YAZGIM
Bir bebek iken bile dayamadım ayrılığa
Kar beyazı ellerini doya doya koklayamadım nafile!
Bıçak gömülü kalplerde uyurum
Uyurum da teselli eden olmaz karabasanı

Uzatırım ellerimi bir selvi gibi gökyüzüne
Dalgalar alır götürür mavice ağlarım
Sakın bana ağlamadı demesin yazgısı karalar

Hem de çok ağladım bir defasında
Öyle ağladım ki
Güller bile sessizliğini bozarken
Ben gülmeyecek olan talihime ağladım

İşte budur benim yazgım!

şiir ahmet çanta

5 Haziran 2011 Pazar

DOSTOYEVSKİ














DOSTOYEVSKİ

Günah günah olduğu için acı vermez, acı verdiği için günah günahtır.

Bazı insanlar, ev köpekleri gibi, yamandıkları kapıdan ayrılmazlar.

Çocuk, dünyanın en büyük saadetidir.

Çocukları seven hayatı da sever.

Evlenme, boşanma işi sırf kadınların elinde olsaydı, bir tek nikâh sağlam kalmazdı.

Gözyaşları kurur.

Hayata yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım.

Hayatımızda en yüce, en güçlü, en faydalı dayanağımız ana baba evinden kalan hatıralarımızdır.

İnsan yaşamayı ve yaşamamayı aynı şey diye kabul ettiği zaman hürriyete kavuşur.

İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür.

İnsanların saadet kadar felakete de ihtiyacı vardır.

İster tatlı, ister acı olsun, hatıra insana ıstırap verir.

Kadını kalkındıran, onu uçurumun dibine kadar yuvarlanmaktan koruyarak hayata yeniden doğmasını sağlayan biricik kuvvet aşktır.

İnsanın ruhunu yücelten bir acı, ucuz bir mutluluktan evladır.

ahmet çanta

30 Nisan 2011 Cumartesi

artık sensiz çıkıyorum bu yolculuğa.










Gözlerimde bir ışık yüreğimde bir kıvılcım ürkek bir var oluş. Her şeyden vazgeçerek uzaklara çok uzaklara gitmek yanımda sadece yüreğim... Hepsi bu yalın ayak... çıkılmış bir yolculuğun ilk durağında cebimde eski masalların hala geçerliliğini koruyabilmiş biletler..
İlk rapor bileti... Uzun uzak yolculuklar. Yolculuk yolları. Ne çok yol ne az varış. Nelerden geçtik vakitsiz. En yeni yerlerimizi birbirimize borçlanarak... Susarak...
Rüzgârın dalları sardı bir akşam vakti... Gözlerim aradı gözlerini... Var yok bilmez bir çocuk isteğiyle. Bir nefes duydum ölmeden önce... Biliyor musun hayaller işitilirde; ben seni aradım seni ilk kaybettiğim yerde...
orda da konuşuyorlardı yüksek dallar ve karlı rüzgarlar.yine işitemedim söylediklerini.. Yüzüme çarpan tanelere hak vere yere yürüdüm. Yüzümde iki damla tutunamamışlık...
Şimdi yüreğimin kapağı çimlerin üstüne düşmüş bahçe lambası... Şimdi kör dinlenmesi. Yaslandığım ağaçtan uğultusunu dinliyorum içinden geçtiğim yaralı ormanların...
İki kara orman yüreğim elimde...
Artık kelimeler ağır çektim...

Belki de başka bir takvimde


Sarılmak üzere!..

ahmet çanta
ahmetcanta40@hotmail.com

28 Şubat 2011 Pazartesi

KARA AFRİKA









Kara Afrika yazgında kara.
Neden karaları hep sen bağladın.
Yokmu aydınlığa çıkaracak düşlerin.
İşte şimdi bu yüzden oturdum ağlıyorum.
Aydınlıkla karanlığın savaşı gibi
Neden acı çekersin oturup.
Neden seyreylersin kara yazgını.
Çocuklar üzgün sende umutsuz.
Kara Afrika kara Afrika.
Ruhun beyaz fakat yazgın kara
Neden çocukların açlıktan ölür.
Senin yüreğin benim yüreğim
Senin umudun benim umudum
Gözyaşların benim gözyaşım.
Kara tenli bebeklerin beyaz düşleri.
Açlıktan kömürleşmiş tenleri.
Neden hep sustun kan kustun.
Yok muydu seninde yiğitlerin.
Suskunluğu alnının ortasından vuracak.
Mayın tarları gibi infilak edecek.
Geceyi kızıla boyayacak esarete isyan.
Ah kara Afrika
Kara yazgına
Bir fidan tutturmak.
Yeniden doğasın diye.

ŞİİR AHMET ÇANTA

27 Şubat 2011 Pazar

YÜREK








Bir yürek çağrısı ona yürek denir
Kavgada haram yürek yürümeyene.
Bir günü kavgasın geçirene yazık.
Yazık ki düşünmeden boşa gecen güne.

ŞİİR AHMET ÇANTA

26 Şubat 2011 Cumartesi

Değmez.







Topraktan gelip toprağa döneceksek.
Bunda korkulacak ne var ki!
Gelişinde gidişinde gizemi nedir.
Baştan beli düşünmeye değer mi?

ŞİİR AHMET ÇANTA.

25 Şubat 2011 Cuma

Benim aforizmalarım.














Her köprü kaldıracağı ağırlıkta geçit verir.

Günü kurtarmak yarını kaybetmektir.

Bir şey için yola çıkanlar kaybetse de hiç bir şey yapmayanlardan daha kazançlı çıkarlar.

Vaktinde yola çıkmayan bir daha asla yakalayamayacağı çok şeyi kaybetmiş demektir.

Eğer bir gün gerçeği bulmak isterseniz vicdanınıza dokunun.

İnsanda fırtınalı denize benzer. Ne kadar çok eserse o kadar çabuk ulaşır engin sulara.

Okumak yazmak çoğalmaktır çoğaldıkça insan her söylenene inanmamaktır.

Bilgi fırtınalı denizleri aşmaktır bilgisizlik bir bardak suda boğulmaktır.

Hayat elde etiklerimiz ve edemediklerimiz arasında bir çelişkiden başka bir şey değildir.

ahmet çanta
ahmetcanta40@hotmail.com

hayatın özeti


İnsanın en güzel dostu, iki gözleridir;o gözler ki seni en acılı günlerinde teselli eder ve seninle birlikte olur.

İnsanın en güzel dostu, yine iki gözleridir; aradan geçen bir çok yıllara ragmen sana göstermiş oldukları tutkuların birer gerçek değil, visiondan ibaret olan uçucu yalan olduklarını gösterir.

İnsanın en kötü dostu, kulaklarıdır; o kulaklar ki en sevdiğin insandan inanılmaz vede onur kırıcı ve dahada beteri, öldürücü sözleri sana duyurup öldürmesidir.

İnsanın en kötü dostu, iki delikli burunudur; ömrün boyunca içinde yaşadığın bokların igrenç kokusunu sana alıştırıp, o pis kokulara karşı seni duyarsız kılması ve tiksinmemendir.


İnsanın en gizli hazinesi beynidir; bir türlü oraya ulaşıp o derinliklerindeki güzel bilgiye sahip olduğunuzda; gözünüzü açmış, kulaklarınızın başka şeyler duyduğunu ve gözlerinizin başka şeyler gördüğünü vede ölüme çok yakın bir anda öleceğinizi düşündüğünüzde yıllardır ölü olarak yaşadığınızın farkına vararak vede aptallaşacak ve neye ugradığınıza şaşırıp kalacaksınız... O birkaç saniyenin size en güzel ve ömrünüzün en uzun anını yaşatacak sonra ebedi sükuta kavuşacaksınız . Ve bir daha hiç uyanmamak şartıyla. Sizi mutlu kılacak olan şeyin kendinizde saklı olan kendi beyninizin derinliklerinde yatan bilgi hazinelerdir; Hiç vakit kayıp etmeden, gidin, arayın bulun,mutlu olun

ahmet çanta

1 Şubat 2011 Salı

Arap devrimci ruhundan niye korkalım ki? / Slavoj Zizek



Tunus ve Mısır’daki ayaklanmalarda göze çarpmaması imkansız bir şey Müslüman köktenciliğin bariz bir şekilde yokluğuydu. Halk laik demokratik geleneğin en güzel örneklerinde görüldüğü gibi, yalnızca baskıcı bir rejime, onun yolsuzluklarına ve yoksulluğa karşı ayaklandı ve özgürlük ve ekonomik umut talep etti. Batılı liberallerin, Arap ülkelerinde gerçek demokratiklik anlayışının sadece dar bir liberal elit kesimle sınırlı olduğu ve büyük kitlelerin sadece dini köktencilik, ya da milliyetçilik saikleriyle harekete geçebileceği yolundaki negatif inancının yanlış olduğu kanıtlandı.

Büyük soru ise şu: Şimdi ne olacak? Bu işin içinden siyasi olarak kim kazançlı çıkacak?

Tunus’da yeni bir geçici hükümet atandığında, İslamcıları ve daha radikal solu dışladı. Bilgiç liberallerin tepkisi: “İyi, ikisi de aynı kapıya çıkar, iki totaliteryen aşırılık” şeklinde oldu. Ama işler bu kadar basit mi? Gerçek uzun dönemli çelişki tam da İslamcılar ile sol arasında değil mi? Rejime karşı bir an için birleşmiş olsalar bile zafere yaklaştıklarında bu birliktelik parçalanır, ve genellikle ortak düşmanlarına karşı verdikleri mücadeleden çok daha ölümcül bir kavgaya dönüşür.

İran’da son seçimlerden sonra tam da böyle bir mücadeleye tanık olmadık mı? Yüzbinlerce Musavi taraftarının talepleri, Humeyni devriminin devamlılığını sağlayan popüler rüyaydı: Özgürlük ve adalet. Bu düş, ütopik bile olsa, nefes kesici bir siyasi ve sosyal yaratıcılığın, örgütsel deneylerin ve öğrenciler ve sıradan halk arasında tartışmaların yolunu açmıştı. O zamana kadar duyulmamış sosyal dönüşümlere yol açan bu gerçek açılım, bu herşeyin mümkün göründüğü an, daha sonra İslami kurumların siyasi denetimi ele geçirmesiyle yavaş yavaş boğuldu.

Açıkça köktenci hareketler söz konusu olduğunda bile sosyal bileşenleri gözden kaçırmamak için dikkatli olmalıyız. Taliban devamlı olarak düzenini terörle koruyan İslami köktenci bir grup olarak sunulur. Ne var ki 2009 yılının baharında Pakistan’ın Swat Vadisini ele geçirdiklerinde New York Times, Taliban’ın “küçük bir grup toprak sahibi ile onların topraksız kiracısı köylüler arasındaki derin çatlaklardan yararlanmak suretiyle bir sınıf isyanı” yarattığını yazmıştı. Eğer Taliban, “köylülerin çektiği acılardan yararlanarak” New York Times’ın deyişiyle “çoğunlukla feodal kalan Pakistan açısından tehlike çanları” çaldırıyorduysa, acaba Pakistan ve ABD’deki liberal demokratların da aynı şekilde bu acilardan “yararlanarak” topraksız köylülere yardım etmeye çalışmasına kim engel oluyordu? Pakistan’daki feodal güçler liberal demokrasinin doğal müttefikleri miydi yoksa?

Çıkarılması kaçınılmaz olan sonuç şu ki, Müslüman ülkelerde radikal İslamcılığın yükselişi madalyonun bi yüzüyse diğer yüzü de laik solun yokoluşudur. Afganistan dünyanın en İslami köktenci ülkesi olarak tanımlanırken, bundan 40 yıl önce bu ülkede, Sovyetler Birliği’nden bağımsız olarak iktidarı ele geçirmiş güçlü bir komünist partinin de içinde bulunduğu kuvvetli bir laik gelenek olduğunu hatırlayan kalmış mıdır? Nereye gitti bu laik gelenek?

Ve Tunus ile Mısır (ve Yemen ve belki de hatta inşallah Suudi Arabistan’da) süregiden olayları bu arka planı gözönüne alarak okumak çok önemli. Eğer durum bir süre sonra istikrar kazanır ve eski rejim bir takim kozmetik liberal operasyonlarla ayakta kalırsa, bu başaçıkılması zor bir köktenci tepki dalgası yaratacaktır. Bu hareketten geriye temel bir liberal miras kalabilmesi için liberallerin radikal solun kardeş yardımına ihtiyacı var. Mısır’a dönersek bu konudaki en utanç verici ve çok tehlikeli bir fırsatçılık sergileyen tepki Tony Blair’in CNN’de aktarılan sözleriydi: “değişim gereklidir ama bu istikrarlı bir değişim olmalıdır” dedi.

Mısır’da bugün istikrarlı değişim yalnızca Mübarek güçleriyle yönetici çemberi hafifçe genişletmek üzere bir uzlaşma anlamına gelebilir. İşte bu yüzden şu anda Mısır’da barışçı değişimden söz etmek ayıptır: Mübarek bizzat muhalefeti ezme yoluna giderek bunu imkansız hale getirmiştir. Mübarek orduyu göstericilerin üzerine gönderdikten sonra seçenekler netleşti: Ya herşeyin aynı kalabilmesi için bir şeyin değiştirildiği kozmetik bir değişim, ya da gerçek bir kopuş.

İşte gerçeklerin anlaşılacağı an: Bundan on yıl önce Cezayir’de olduğu gibi serbest seçimlere izin verilmesinin iktidarı Müslüman köktencilere teslim etmek anlamına geleceği öne sürülemez. Bir başka liberal kaygı ise Mübarek giderse yerini alabilecek örgütlü bir siyasi gücün bulunmaması. Tabii ki yok. Mübarek bütün muhalefeti marjinalleştirmeyi başardı, öyle ki sonuç Agatha Christie’nin meşhur On Küçük Zenci romanındaki gibi sonunda geriye hiç kimsenin kalmaması oldu. Mübarek’den yana kullanılan, ya o ya da kaos olur tezi aslında tam da onun aleyhine bir tezdir.

Batılı liberallerin iki yüzlülüğü nefes kesice: Açıkça demokrasiyi savundular, ve şimdi halk din adına değil, laik bir özgürlük ve adalet talebiyle tiranlara karşı ayaklandığında, büyük bir kaygıya düştüler. Neden dertleniyorsunuz? Neden özgürlüğe bir şans verilmesine sevinmiyorsunuz? Mao Zedong’un eski bir sözü bugün her zamankinden daha fazla yerine oturuyor: “Göğün altında büyük bir kaos var-şahane bir durum.”

Mübarek nereye gidecek o zaman? Bunun cevabı da gayet net. Lahey’e. Eğer Lahey’e gitmeyi hakeden bir lider varsa o da Mübarek’tir

ahmet çanta

16 Ocak 2011 Pazar

İnanç ve dünce üzerine DİNSEl MİTOSLARA BİR BAKIŞ














Düşünce beyin işidir,inancın organı popo ve onun korkusudur.
Düşünce kafa ağrıtır zorlar,inanç acındırır korkutur.
Düşünce mantık içerir,inançta mantık aranmaz.
Düşünce kendini veya istediği fikri benimser,inanç başkasının söylediklerini baz alır.
Düşünce beyin kıvrımlarını sömürür,inanç duyguları ve cepte ki parayı.
Düşünce ile bi yere varırsın ya da zamana bırakırsın,inançla olduğun yerde sayarsın.
Düşünce ile yapılmış bütün gelişmişliklerden faydalanılır,inanç ile yapılmış her şey yapaydır başka dünya içindir.
Düşünce beyni çalıştırır,inanç beyni tembelliğe alıştırır
Düşünceye göre inanç ve her şey özgür olmalıdır,inançta yasaklar,günahlar almış başını gider.
Düşünce bütün insanlar ve canlılar için daha iyi yaşam koşulları olması gerektiğine inanır,inanç fakirler üzerinden para verip sevap kazanma mekanizmasından nemalanır.
Düşünce neye inanacağını kendi seçer,inancın seçme hakkı yoktur
Düşünce bilinmeyen ve bilinmeyenleri açıklığa kavuşturmak için çalışır,inanç bilinmeyene bağlıdır ve öyle kalmasını ister.
Düşünce savaşlara karşıdır,inanç şehitlik adında kutsallaştırmıştır ölme ve öldürmeyi destekler.
Düşünce insanla ilgili olarak kadın ve erkek eşitliğini savunur,,inançta kadınlara doğal haklarını erkeklerin verdiği bir sistem hakimdir.Bazı inançlarda 4 kadın bir erkeğe aynı anda verilir, hatta 14 yaşındaki kızlarda nasibini alır..


Bilimden uzaklaşan düşünmeden yaşayan bir toplum çürümeye mahkumdur.
Bu ülkenin en değerli bilim adamlarını katleden gerici yobaz şebekeler ve katiler
toplumu köreltmeye ve kendine bağımlı kul köle olmaya çalış-salarda tarihin tekerleği hep ileri döner boşuna bir çaba durdurmaya güçleri yetmeyecektir.bilimden özgür düşünceeden özgürlükten adaletten yana olan bütün halklar birleşelim bunlara izin vermeyelim.

YAZAN AHMET ÇANTA.