8 Nisan 2010 Perşembe



ŞU YAŞAM NEDİR


şu yaşama sevinci nedir ki?'insanlar doğar yaşar ve ölür... bu sözü herkes bilir peki kaç insan bu yaşamını severek isteyerek yaşar. nedir bu yaşam sevinci neden ileri gelir? insanların hayata bakış açıları şüphesiz ki yaşam sevinçlerinin varlığını yokluğunu ya da varsa sebeplerini belirleyen en büyük faktördür. ama nedir bu bakış açıları. mesela bazıları hayatta sevdiği insanlar varoldukça yaşam sevincini taze tutar ve severek bir hayat yaşar mesela ben öyleyim bu dünyada insanlığımı kaybetmeden insanlık alemine bir katkım oluyorsa bunu hissede biliyorsam onun için yaşıyorum bunların başında da hayat anlamım olan sen sevgi aşkı yüreğimde hissetmek sevdiklerim hayatımdan çikınca belki günün birinde ben yine yaşarken yaşama sevincimi kaybedecem bazılarının yaşam sevincini ise para belirler onları da suçlayamayız hayata bakış açıları budur. düşünsene yaşadığın gerçeği seni mutlu ediyorsa en şanslı insan sensindir. çünkü mutlu olmak için efor sarfetmene gerek kalmaz.yaşam sevinci de o deil midir zaten? yani insan yaşadığından zevk alıyorsa yaşam sevinci vardır. vardır da niye vardır işte soru burda? sence insan neden sever yaşamayı? ya da kısacası sen neden seversin? başkalarının yaşam sevinçleri hakkında tabi ki yorum yapamayız...
işte iyiyi kötüyü anlamak için insanların gercek davranış ve düşüncelerine bakınca hemen anlarsın ve bu bile yeterlidir gercekten şunu tüm kalbimle söyleye bilirm ki en iyi oyuncuda olsa gönlünde sakladığı güzellikleri veya olumsuzlukları çirkinlikleri saklayamaz!!!hani seyrettin mi bilmem aşkın gücü adlı filminde dile getirilen cennette bir gün dünyada bir ömür cümlesinin dogruluğunu yüreğimizle oynarlar acıdığımz insanların hayat hikayelerini yaşamlarını başka bir açidan yaklaşırız zamanın göreceli akışı içinde yaşanan acı tatlı tüm deneyimleri ruhumuzu olgunlaştırmak ve özümüze kavuşmak için kendimizi şecmiş olduğumuzun gerceğini kavrarız..işte acımanın yerine sevgiyi koyarsak bilmediğiniz yönlerimzde acığa ve aydınlığa çıkar yavaş yavaş. başkalarına acırken aslında kendimize acıdığımız başkalarını severken ki bu kısıtlanmış ve severek ki bu kısıtlanmış bir sınırlı sevgidir aslında kendimizi sevmediğimiz gerceği çarpar yüzümüze.yani kabuklarımz düşer birer birer icinme noktalarımz açığa çıkar korkularımız karşımıza dikilir şuçluluk duygularımz hortlar sanki pişmanlıklarımz debreşir.. ben zaten sevgiyi soyut yaşayanlardanım hani bir düşünsene acıların kendini aşıp gitmesi deniz maviliğin-de anlıyorum ki bu düşünce evrimi hiçbir zaman pes etmeyecek. soyutluk o kadar yüceliyor ki.insanlık ne kadar baya kalıyor yanında.düşünürüm-de sağır olan beethoven gerçeğidir ufak yaşta bir okyanus olması anki kusur devleştiriyor insanı efsaneleştiriyor bütün çağlarda eksiklik ve eksikliğe karşı inanılmaz direnç bir tırnak bile yeter suyun üzerini çizmeye oysa tesadüf değil beethoven?ın sağır olması suyunsa bu kadar kırılgan ve nazik ve yalnızlığın en kalabalık şiiri gibidr benim çok güzel insanlığımı ve umudumu kaybetmeden soyut sevgim herkesi kıskandırırcasına olmalıdr soyutluk yücedir somut olmak aleni ölümsüzlük gereksiz söz konusu bedense
üzüntü en asil duygudur derim ki mutluluksa soyuttan alıyorsa değerini ölümsüzdür bu kadar hafife almayalım demi kelimeleri düşünemeyeceğiniz kadar karmaşık tanrısal günlük yaşantıları süpür gitsin boş ver vereceği zarar en fazla kaldırdığı toz parcaçığı kadardır derim .davinci mesela ölümsüzlüğü anlamak zor der ve soyut olmanın ölümsüzlüğünü kavrayabilmek aradaki köprü işte düşünceler düşünceler işte ölümsüzlüğe açılan kapı gibidir

AHMET ÇANTA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder