18 Kasım 2010 Perşembe

Kimler için bayram



Sevgili doslar bir bayram geldi ve geciyor.Bayramınızı yürekten kutlarım daha nice bayramlara demek isterdim.Dünyada yaşanan bunca acı katliamlar sömürü zülüm zorbalar hergün bizleri kurban ederek bayramlarını kutluyorlar.Bizlerde diyer canlıları kurban ederek kutlayalım bayramızı bayramınız kutlu olsun? Sevgili doslar çok şey yazmak isterdim fazla söz kalabalığı olmasın diye iki resim koydum!

Eğer sevgili doslar. Bir toplumda, emek gerektiren bilimsel düşünce tarzının karşısına her şeyi kestirmeden açıklayan dogmatik düşünce tarzı dayatılmış ise o toplum birçok belaya cehalete ve sefalete açık demektir.

Eğer bizahmet birazcık araştırma gereği duysanz.Gercekleri birer birer göreceksinz sizlerin nasıl kanddırıldığınızı anlamak zor olmayacak.Almanya da 70 bin sağlık kurumu 8 bin kilise, fransa'da 60 bin sağlık kurumu 9 bin kilise Türkiye’de 7 bin sağlık kurumu 90 bin cami... ahirete daha çok yatırım yapan bir ülkeden ne bekliyorsunuz? Böyle toplumlarda ölmek öldürmek şiddet doğal bir olguymuş gibi kabul edilir

Bruno Dinsizlikle suçlandığı için hiçbir yerde kalıcı olarak yaşayamadı
Yakalanıp Engizisyon a teslim edildi. Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi. Ama o gördüğü bütün işkencelere karşın görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkûm edildi.
Ölüm kararını Bruno'ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz
Ve bruno bir meydanda yakıldı

O soylu insan bruno derki..Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.
Bunun yanında doğru inanç, doğru karar, doğru yaşayış, doğru düşünme ve doğru muhakeme şarttır.

Sevgili nazım babamızın ve atamızınde dediği gibi.

Nazim derki şiirinde!

Meşin Kaplı Kitap

Yaldızlı meşin kabı
Parçalanmış kitabı
Ay altında dün gece
Deli bir derviş gibi
Mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi
Okudum saatlerce

Yaldızlı meşin kabın
Parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın
Çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını
Sandımki eşiyorum bir mezar toprağını
ince el yazıları canlandı birer birer

Masallarda çizilen yüzleri gösterdiler
iblis bir yılan oldu Adem Havvaya kandı
Kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm
Koca yahta bir gemi ummanlarda çalkandı
Ufuklardan güvercin bekleyen Nuh'u gördüm
ismaili'in topuğu kumdan çıkardı zemzem
Tur-u Sina da Musa kaldırdı kollarını
Asasını vurunca yarıdı bahr-i kulzem
Buldu ben-i israil Kudüs'ün yollarını
Zekeriya zikrini
Bir sonsuz aha verdi
Doğdu isa bikrini
Meryem Allah'a verdi
Kureyş-i Muhammed'e kucak açtı Medine
Bir ateş mezar oldu kerbela Hüseyin'e

Sayıfalar döndükçe bunlar hep birer birer
Doğrulup devrildiler
Ay battı güneş doğdu
Kalbimde ateş doğdu
Yaldızlı meşin kabı
Parçalanmış kitabı
Varsın gömülsün diye bir ebedi uykuya
Attım kör bir kuyuya

Yazık yazık bizeki asırlarca aldandık
Karanlıkta çizilen izleri görmek için
Görüp yüz sürmek için
Yazık yazık bizeki bir çırağ gibi yandık
Ne gökten necat geldi ne bir parça merhamet
Çlışan esirlere isa, Musa, Muhammet
Sade bir satır dua bir tütsü buhur verdi
Masal cennetlerinin yollarını gösterdi
Ne beş vaktin ezanı ne anjelüs çanları
Zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları
Yine biz köleleriz efendilerimiz var
Yine her melun taşı yosunlanmış bir duvar
Esir efendi diye koymuş da adlarını
iki bahta ayırmış arzın evlatlarını

Efendi işletiyor esir işliyor gene
Yine efendilerin gümüşlü sofrasından
Kar gibi ekmeğinden şarap dolu tasından
Kırıntı artık bile düşmüyor işleyene
Yine biz esir geçen her günün akşamında
Eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz
Gece yağmur inlerken evimizin damında
Isınabilmek için güneşi bekler gibi
Birbirine sokulan hasta köpekler gibi
Yırtık yorganımızın altında titriyoruz
Çiftimiz balyozumuz sonsuz çalışmamızla
Asırlardır bağrında inleyen kazmamızla
Heyecana geldide kara toprağın kalbi
Kendini teslim eden taze bir kadın gibi
Çiçeklerle donandı dünya isimli ağaç
Biz bu ağacımızın dibinde ölürken aç
Efendiler gösterip sırıtan dişlerini
Birer birer topluyor bütün yemişlerini

Efendiler ağalar evliyalar keşişler
Ebedi karanlığın boğulsun kollarında
Artık temiz ruhların aydınlık yollarında
Sade bir din bir hak bir kanun varsa .
O da işleyen dişliler.

Şiir nazım hikmet.
ahmet çanta

8 Ekim 2010 Cuma

İKLİM

ÇAKIRCALI EFE SENİ SAYGIYLA ANIYORUZ.


















İKLİM
Sert iklimler gibi yüreğimiz
Ovalıyoruz yanaklarımızı durmadan
Yanaklarımızı yıkayan göz yaşlarımız
Sessiz damlalar halinde düşerken
Ne kavgandan vazgeçmek ne de sevdadan
Bu yüzdendir göz yaşlarımız
En parlak yıldızlar gibi kaymalıyız
Gecelerin koyu karanlığına
Yıldız yıldız çoğalmalıyız
Akmalıyız kavganın ateşine
Bu kavga faşizme karşı
Kaçıncı düşüşümüz bu yolda
Bu kavganın ateşi yakacaksa
Bedenlerimizi varsın yaksın
Bir volkan gibi patlasın
Savrulsun küllerimiz yedi iklim
Yedi renk olsun kavgada dövüşenlere
Söylesin yoldaşlar türkülerimizi
Nazlı yara ağıt yakar gibi
Türkülerimiz yedi iklime bahar olsun.

ŞİİR AHMET ÇANTA..10.28..2010
ahmetcanta40@hotmail.com
ŞİİRLERİN TELİF HAKLARİ KORUMA ALTINDADIR

1 Ekim 2010 Cuma

Boş ömür.

















Boş Ömür.
Ah ulan ah bunca gecen boş ömür
Hiç düşünmeden yaşadın öylece
Farkına bile varamadın zamanın
Nehrin akışında kaybolur gibi
Ne sen ulaştın o engin denize
Nede düşüncelerin!
Var olan yok olanın arkasında
Gelgitlerinle geçti hayat
Artık var olanda yok olanda bitti
Gel de sen olma üzülme geçene
Ne çare artık var olanda
Hiçlerin arasında yok oldu

ŞİİR AHMET ÇANTA..10.1.2O10
ahmetcanta40@hotmail.com
ŞİİRLERİN TELİF HAKLARİ KORUMA ALTINDADIR

28 Eylül 2010 Salı

İSYAN

İSYAN
İsyanım büyük ise adaletsizliğe.
Kötülükte iyilikte Yüce Allah'tansa
Nasıl olurda yüce atfedilen.
Hem iyilik yapar hem kötülük.
Madem kötülük yapacaktı.
Şeytana gerek varmaydı!!

ŞİİR AHMET ÇANTA..9.28..2010
ahmetcanta40@hotmail.com
ŞİİRLERİN TELİF HAKLARİ KORUMA ALTINDADIR

25 Eylül 2010 Cumartesi

NEFES

NEFES
Biliyorum bir gün nefes alamı cam.
Açılmayacak bir daha bu gözler.
Susacak sonsuza kadar yürek.
Duymayacak bu kulaklar.
Hissetmeyecek bu benden acıyı.
Sevdiklerim dostlarım görmeyecek beni.
Yaşanan bunca acı hiç yaşanmamış gibi olacak.
Artık hissetmeyecek baharın çiğ damlarını yürek.
Kuşların nameli ötüşleri olmayacak düşlerimde.
Belki de geriye kalacak sadece bu satırlar.
Birde gerçekleştiremediğim düşlerim.
Ah daha neler kocaman bir yalanmış.

ŞİİR AHMET ÇANTA..9.29.2O10
ahmetcanta40@hotmail.com
ŞİİRLERİN TELİF HAKLARI KORUMA ALTINDADIR

4 Eylül 2010 Cumartesi

Bilinç












Bilinç insanın en değerli yanı olsa gerek.İnsanın kendisini kavraması ve çevresini bütünlemesine kavraması toplumsallıkla anlam kazanır. Yani bilinç kavramı genelde psişik kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılmakta ve psikolojik bir olgu olarak görülmektedir. Oysa ki bireysel bilinç insanın en yoksul yanıdır. Bilincin toplumsal bir boyuta sahip olduğu toplumsal süreçte oluşan ve toplumsallığa ilişkin bir farkındalık adası olduğu çoğu zaman göz ardı edilir. Çevre toplumsal duyarlılık sorunlara kaynağında inmek kaynağında çözmek sorunlara toplumsal çözümler bilincin zenginleşmesini sağlar insanı sürekli gelişime yiter. Bilinç olgusunun sosyolojik bir görüngüye sahip olduğuna dikkat edilmesi.Doğumumuzla ölümümüze kadar süren yaşam dalgalı bir deniz gibidir.Bazen öyle dalgalanır ki deniz çarpa çarpa ne varsa kıyıda boğacak gibi çıldırır.insan yaşamda buna benzer bizide yaşam dalgalı deniz gibi çarpa çarpa yok eder.Biraz rahat etmek istesekde asla bırakmaz düşünce peşimizi!!

YAZAN..AHMET ÇANTA..9.4.121O.

24 Ağustos 2010 Salı

BOŞLUK

BOŞLUK.
Zamansız koca bir boşluk.
Sadece içine düşülen.
İçimi yakan sen-de değil.
Gerçekleştiremediğim.
Düşlerim olsa gerek.
Yalanlar söyleyemezdim.
Gidişini anladım ki.
Geri dönüşü yok.
Tarifsiz bir acı.
Her kaybediş bir tufan.
Tüm sevenler gitti de ne oldu.
Yalnızlıktan başka boşlukta ne buldu.
Sende gidebilirsin artık dönmemek üzere.
Biliyorum hep lavinyalar ölüyor.
Bu kaçıncı ölümüm lavinyalar gibi.
Bence sevgi savaşmaktır.
Çekip gitme değil.
Artık demiyorum bırakma beni.
Acı bir suskunluk olsun.
Sende git artık ne olacaksa olsun.

ŞİİR. AHMET ÇANTA..8.25.2010.

ahmetcanta40@hotmail.com
ŞİİRLERİN TELİF HAKLARİ KORUMA ALTINDADIR

19 Ağustos 2010 Perşembe

AHMET ÇANTA DENEMELERİ

SIKINTILAR VE DÜŞLER.
İnsan nedense zaman geliyor öylesine büyük ve değişik sıkıntılarla karşılaşıyor ki o anda ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini bilemiyor düşmüş olduğu en derin sıkıntılar onu farklı kılmaya başlıyor. Hatta yaşadıkları ile arasında sanki bir sis perdesi varmış gibi olaylara sadece bakakalıyor. Zaman bu şekilde onun için ki anda durmuş gibi öylece hareketsiz kıpramadan süzülüyor soğuk bir düş gibi. Sanki eli, ayağı adeta tutmaz buza dönmüş gibi oluyor. Nasıl hareket edeceğini ne yapması gerektiğini bilemiyor, hatta neyi, nasıl düşünmesi gerektiğini bile kestiremiyor. İşte o anda göz yaşları mavi bir deniz gibi sessizce yanaklarından süzülüyor usul usul. Ben tam on altı yaşımda 27 eylül 1987 son bahar yapraklarını yavaş yavaş dökerken. Benimde son bahar yaprakları gibi yapraklarım zamansız soldu doslar acılarla yaşamayı erken öğrendim acılar adeta bende nasırlaştı artık hiçbir acı beni acıtmıyor kanatmıyor.insan çünküse hazırlıksız yakalanıyor ansızın gelen kötülüklere düşmüş olduğun biçarelik seni kıvrandırıyor. Hiç beklemediğin diğer hayata geciş yapıyorsun çevrendeki tüm insanlar ve sevdiklerin birer birer ayrılmışlar. Sen kendini hayata yeniden hazırlık düşlerin kurarken karşına öyle aşılması çok engeller çıkıyor ki o an işte tutunacak bir çöp arıyorsun öyle demeyin doslar çöp bile sizin için çok önenlidir o an acuruma yuvarlanacağını bilsen bile çekmek tutunmak istiyorsun. Bu kırk yıllık yaşam bana çok uzun gibi görünse de aslında idealleri olanlar için çokta kısa bir yaşam dilimi oluyor.
Doslar insan öyle bir varlık ki en yakındaki sevdiklerinle bile paylaşamıyorsun ve dertlerini kimselere içi açamıyor söyleme cesareti bile bulamıyorsun kendinde. Bunca zamana kadar çevrenin ne diyeceğine zerre kadar değer vermezken. şimdilerde kafasında insanın binlerce soru işareti uçuşuyor.Yok! ha diyor ara sıra Yok hiç önemli değil insanların ön yargıları yargılamaları, bilmeden atıp tutmaları…’ Ama bu kendinden emin halleri pek uzun sürmüyor. Seni çaresizlik öyle bir kıskacına alıp sıkmış ki bedenini, ruhuna bile söz geçiremiyor. Sanki odanın içine hapsedilmiş bir ruh düşünce seni özgür kıl sada sen aynı yerde ilerleme gösteremiyorsun yada kendine engeller koyuyorsun.
İçindeki bunca fırtınaya rağmen göz yaşlarına hakim olamıyorsun sessizce yanaklarından süzülüyor usul usul. Süzülüyor işte ama içini ferahlatmıyor. Bu enkazı karabasanı, bu omuzlarına bir anda çöküveren tonlarca ağırlığı hafifletecek, nafile azıcık bile nefes almasını sağlayacak hiçbir şey kırıntı dahil bulamıyor insan.
Mutlaka insan diyor Bir çözüm… bir çözüm bulmalı. Bunca çektiği acılar ödediğin bedeller yıların senelerin emeğine yazık olmamalı. Geçirdiği uykusuz gecelerin sabırla beklemelerin, yaşayamadığı hayallerin, düşlerin kendini hiçe sayarcasına yaptığı koşturmaların bir ödülü olmalı mutlak.Hayat bu kadar zalim ve acımasız olamaz diye geçiriyor içinden.
Dudaklarında bir şarkı mırıldanırken belli belirsiz grup yorumun dağlara gel o muhteşem şarkısı anlam buluyor yaşadıklarında ve haykırıyor sessizce tanrıya dinsel mitoslara karşı isyanım bağlamışlar ayaklarımı kollarımı .
Göz yaşlarımı da nedensiz akıtmamayı da öğrendim … içindekileri yok etmek istercesine dur durak dinlemeden savaşmak istiyorum.
Bir umut olmalı evet bir umut olmalı içinde bir yerlerde saklı duran hani en zor şartlar için sakladığın Şimdi tam zamanı işte. O umuda sarılmanın o minicik filizi yeniden itinayla can suyu gösterip sevgiyle büyütebileceğini düşlemek zafere ulaşmak için kendini yeninden hazır hissetmek olacaktır.
Sen direnmesini bil ye terki mutlaka geçecek tüm sıkıntılar ve bir de bakmışız ki o minicik umudumuz kök vermiş gülümseyerek çiçek açacağı baharları müjdelercesine içimizi tutkuyla sarmalasın doslar.

YAZAN AHMET ÇANTA...8.19.2010
ahmetcanta40@hotmail.com

12 Ağustos 2010 Perşembe

ENGELLİLERİN ÖNÜNDE Kİ ENGELLİLER!!


ETÜT.

Günümüz Türkiye sinde engeli olmak aşılması imkansız gibi görünen bu engelleri nasıl aşarız sorusu ilk aklımıza gelen sorulardan biri olsa gerek galiba. Engellilerin toplumla bütünleşme yönünde yoğun sorunlar ve toplum tarafından ayrımcılık dışlanma engeli insanları kendi sorunlarıyla kendi kaderleriyle baş başa bırakılmaları ve içinde yaşadıkları bilinmektedir. Sorunu adlandırmadan başlayan ve yaşamın pek çok alanına yayılan bu sorunlar, engelli bireylerin içinde yaşadıkları toplumla işlevsel bir bütünlük içinde yaşamalarını güçleştirmektedir. Sürekli sorunlarla boğuşan, onlara anlamlı çözümler üretemeyen bireyler, kendilerini mutsuz hissedeceklerdir. Bu da temel bir insan hakkı olan bireyin kendisini gerçekleştirme hakkını ortadan kaldıran düşük yaşam,kalitesi,demektir.
Engellilerin genel olarak toplumla bütünleşmesinin önündeki engelleri hepimiz bilmekteyiz bunlar Yoksulluk, Eğitim, ulaşım, fiziksel çevre, konut ve iyileştirme gibi bariz örneklerdir. Yapılan araştırmalar, dünyanın her yerinde engellilerin çok büyük çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden geldiğini ve yoksulluk içinde yaşadıklarını göstermektedir. Ülkemiz dede bu belirgin bir gerçektir. Eğitimdeki eksiklikte yoksullukla endeksli olarak ortaya çıkmaktadır engelli ailelerinin maddi sıkıntılarından dolayı engelli çocuklarını okula göndermeleri güçleşmektedir. Çünkü engelli olan kişinin okula gidip gelmesi başlı başına bir problemdir, yürüme veya görme engelli bir öğrenci yanında bir refakatçi veya servis kullanarak okula gitmelidir. Servis dediğimiz zaman da maddi imkânlar ön plana çıkıyor, sonrasında ise, ulaşım, fiziksel çevre, konut sırayla kendini göstermektedir.
Bu sorunların haricinde en önemli olan sorun ise ailelerin ve çevredeki insanların engellilere bakış açısından kaynaklanmaktadır. Engelli aileleri çocuklarının hiçbir iş yapamaz ne yapalım diye olumsuz düşünce içerisinde çocuklarına güvenmemektedirler. Halbuki onlara inansalar o insanda ne cevherlerin olduğunu görecekler bu toplum bilmelidir ki engellilerin başaramayacağı hiçbir şey yok ama yeterki onlara engel olunmasın ayrıca görünen bir başka durumda toplumun engellilere acıyarak bakmasıdır. Engellilerin acınacak bir durumu yoktur sevgili değerli halkımız bakın ben bir engelliyim sizlerden ricam lütfen engellilere acıyarak bakmayınız bilmelisiniz ki karşınızdaki insan engelli de olsa bir insandır, onunda yapabileceği başarabileceği mutlak bir şeyler vardır, onun içindeki cevherleri, yetenekleri dışarıya çıkarabilip kendini ispatlamasına imkan sağlayarak engellilere destek verin. Unutmayalım ki bir toplum eğer engellisine yoksuluna yetimine sahip çıkamıyorsa ve ona değer veremiyorsa o toplum için için çürümeye mahkumdur. Ben bulumduğum şehirde afyonkarahisarda yaşamaktayım sokağa çıktığım-da toplum ve insanlar uzaydan biri gelmiş gibi bakıyorlar. Düşüne biliyormusunz özürlü insanlara bakarak acınacak durumumuza acıyoruz. Toplula bütünleşmek istiyoruz ne yazık ki. Bizim adımıza faliyet gösteren dernekler-de bizleri kullanarak adeta toplumu insanları kamunun bazi olanaklarını kendi menfahet ve faydaları için kullanıyorlar bu asalak sürüsünü-de görünce topluma ve insanlarada kızamıyorum. Kendi özürlü ve engelli arkadaşlarımzda bizleri bir araç gibi görüp ikinci bir kez daha bizi aşağılıyorlar ve ben bu asalak sürüsüne karşı halkımızın kimlere yardım ettiğini tekra tekra düşünmeleri adeta bu dernekler paravana şirketler gibi kullanılmakta ve dernekler malesef kadın kız ayaklarından tutunda her türlü kepazeliğin yaşandığı yerler haline gelmiş ve buraları iyi tanıyorum artık engelli bir insan olarak midem kaldırmıyor..


YAZAN AHMET ÇANTA..8..11.2010

ENGELLİ KARDELERİM SORUNLARIMIZI TARTIŞALIM DÜŞÜNCELERİNİZ VARSA SİTEDE YAYINLAYALIM
MSN ADRESİM: ahmetcanta40@hotmail.com

6 Ağustos 2010 Cuma

engellilerin engeli



Engellilerin önündeki engelleri kaldıralım…

Önce engel kaldırmak için engeli ve nasıl kaldırılacağını bilmek gerekmez mi?
Özürlüler için yaşam daha Kolay omalıdır

Burada yerel yönetimlere çok iş düşmektedir. Özürlü insanların toplumla bütünleşmesi için ben buradan tüm yerel yönetimlere sesleniyorum kucuk yapi simit büfeleri gibi sans oyunlarinin satildigi yerlerden birisi avrupanın bir çok şehrinde Bunlardan Ispanyanin Bircok yerinde, bircok sokakta, kasabasında, eglence yerlerinde carsilarda var.,türkiyede olmalı. Avrupa kentlerinde şehirlerinde Ozel kanun ile Engelli vatandaslara tahsil edilmis durumda, bunun disinda seyyar olarak elde makina ile dolasilarak veya sabit bir yerde bekleyerek de yapilanlari var..

Boyle bir uygulamanin Turkiyemizde yapilmasinin cok guzel olacagini dusunuyorum, Engelli vatandaslarimiza hem is kapisi olacaktir, hemde onlari hayata baglayacaktir, Hukumetlerin bu konularda kanunlar cikarip duzenlemeler yapmasi iyi ve yerinde olur…..
Yapılması gerekenleri başkalarından beklemek hakkımızdır. Lakin yapmadıkları zaman hakkımız olmadığı anlamı kesinlik kazanıyor.
Ne demek, hakkımızın olmaması?
Önce engelli olmak şahsın hakkımıdır?
Aile içinde bile yaşamını kolaylaştırmayı başaramıyoruz.
Onları anlamak için yetkililerin sadece birgün tekerlekli sandelyede oturması yeterlidir.
Ancak bizlerin haklı olduğumuz kadar haksız olduğumuz yerler de var. En başta, bütün engellilerin hepsi ekonomik açıdan muhtaç, biçaremidirler?

Devlet eğer onların yaşamlarını kolaylaştırmıyorsa, onlar teşkilatlanıp, kurdukları bir kooperatif aracılığıyla, yaşamlarını kolaylaştıracak bir site kuramazlar mı?

Onları suçlamak adına bu soruyu sormuyorum. Madem yapmıyorlar, onları zorlamak gerekmiyor mu? Eğer bir kişi veya bir kısım insanların haklarını ve ihtiyaçlarını karşılamıyorlarsa, karşılarında örgütlü bir güç bulduklarında mecburen yapacaklar.

Lakin öyle gizli maksatlarını kamufle ederek girişimcilere destek olmadan, sadece yaşamı kolaylaştırmak ve birlik olmak adına ses getireceği inancındayım.

Böyle bir site inşaa etmek hem paylaşım, hem de faydalanmak açısından çok iyi olacağı inancındayım.

Siteye özel servisler, siteye özel spor ve ortak yaşam alanları olacaktır.

Bunların yanında onların eğitiminin verilmesi, iş bulması ve toplumsal ihtiyaçlarının karşılanması, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gereğidir. Bu hakların kullanımını sağlamayanlar, Anayasaya aykırı davranmış olurlar. Ve suç işlerler.

Ancak tabiiki cevabı hazırdır, Bakanlığımız bütçesinde ödenek olmadığından yapılamamıştır denecektir. Kimse bütçeye niye bu parayı koymadınız da diyemez.

Eğitim alamayan her engellinin hakkı gaspedilmiş durum taşımaktadır.

YAZAN AHMET ÇANTA..7.8.2010...

ahmetcanta40@hotmail.com

5 Ağustos 2010 Perşembe

gercek







herkesin içinden geçer en az bir kere.gerçek öyle boğar bazen -ki gerçek yine sensindir- kendi ellerinden kurtulup kendini boğmak istersin ve sonuçta kim kazanırsa kazansın ölen sen olursun.


ahmet çanta.6.8.210

27 Temmuz 2010 Salı


Günümüzde hayatta kalabilmek için hepimiz bir dala tutunmak zorundayız, çünkü amaçsız insan asalak yaşamaya ve yok olmaya mahkumdur.Bugün hangi kişisel eğitim kitabını açsanız size hayatı sevmekten, hırslı olmaktan dolayısıyla başarıyı yakalamaktan bahseder ve size bunu kanıtlamak için bir sürü masal anlatır. Ancak bizim burada anlatacaklarımız masal değil gerçeğin ta kendisi.Biz sözde engelsizlerin bile cesaret edemeyeceği şeyleri hayatı sevmekle ve bir işe yaramanın verdiği dayanılmaz mutlulukla başaranların öyküsünü okuyacaksınız. İbret değil örnek almak, yargılamak değil sağduyulu olmak için... İşte dünyadaki en başarılı engelli insanlar buna en güzel örnekledir.
Ludwig van Beethoven, Almanya'nın Bonn şehrinde fakir bir ailenin oğluydu. Alkolik bir müzisyen olan babasının sert eğitimleri sonunda Beethoven, küçük yaşlarda ailesinin geçimine katkıda bulunmak için kilisede piyano çalarak çalışmaya başlamıştır. 1792 yılında Viyana’ya giden Beethoven klasik müziğin ünlü bestecisi Joseph Haydn’ın yanında çalışmaya başladı. Joseph Haydn kısa sürede Beethoven’ın üstün yeteneğini fark etti ve her konuda ona destek oldu. Beethoven, başlarda besteci olarak değil piyanist olarak adını duyurdu. Daha sonra yaptığı bestelerle klasik müziğin 19. yüzyılın sonuna kadar yaşayan tüm müzisyenlerini etkiledi. Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya başlamış ve 1817’de tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonra sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir. Hatta hepimizin çok iyi bildiği 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir.1827 yılında 56 yaşındayken dünyaca tanınan bir besteci olarak ölmüştür ve cenazesine otuz bine yakın insan katılmıştır.
Günümüzün yaşayan en büyük bilimadamlarından biri olan Stephen Hawking, 1942'de İngiltere'de dünyaya gelmiştir. Tıpçı bir babanın oğlu olan Hawking, aslında bir matematik sevdalısı iken okuduğu okulda matematik bölümü bulunmadığından fizik bölümüne kaydolup üç yıl sonra doğa bilimlerinde birinci sınıf onur madalyasıyla ödüllendirilmiştir. Cambrigde Üniversite'sinde evrenbilim üzerine çalışmalarına devam eden Hawking, Sonsuz evren, Big bang, Karadelik gibi teoremleri ile dünyaca ün kazandı. Kazandığı bir çok ödül ve madalyanın yanına çocukları evren bilime yakınlaştırmak için kitapları da ekleyen Hawking, tüm bunları kendisi için özel hazırlanmış bilgisayarlı sandalyesinden yapmıştır.Eli Bowen, Amerika'nın Ohio eyaletinde 1844'te dünyaya geldi. 10 çocuklu bir ailenin son üyesi olarak geldiği bu dünyaya gözlerini biraz eksik açmıştı çünkü ayakları beline bitişikti bir başka deyişle bacakları olması gerekenden çok daha kısaydı.Gençliğinde ailesini geçindirmek için çiftliklerde çalışmaya başlayan Eli, ellerini kullanmakta o kadar usta olur ki bir gün onu tesadüfen izleyen sirk sahipleri onunla çalışmak ister.13 yaşında Barnum ve Bailey Circus tarafından işe alınan Eli Bowen, "Bacaksız Akrobat" olarak Avrupa turnesine çıkar ve ünü kısa zamanda tüm dünyaya yayılır.26 yaşında Mattie isimli genç bir bayanla evlenen Eli Bowen, dört sağlıklı çocuk sahibi olur. 2 Mayıs 1924'te dünyanın en meşhur akrobatı olarak hayata veda eder.

13 yaşında görme yetisini tamamen kaybeden Erik Weihenmayer, ülkesinde öğretmenlik ve güreş antrenörlüğü yapmaktaydı. Adını tarihe ilk geçirdiği olay 2001 yılında Everest'e tırmanması oldu.Böylece dünyanın en yüksek zirvesi Everest'e tırmanan ilk görme engelli oldu ancak bu onu durdurmadı Hong Kong, İsviçre, Tayland ve Şili'de dünyanın en yüksek zirvelerine tırmandı. 2008 yılında 7 kıtanın da en yüksek zirvesini görebilen dünya çağında bir sporcu oldu.Bir çok dergi ve spor kuruluşundan ödüller alan Erik, Touch the Top of the World adlı kitabıyla bu maceralarını sevenlerine ulaştırdı.
Jim Abbott, Amerika'nın Michigan eyaletinde 1967 yılında dünyaya geldi. Doğuştan sağ eli olmayan Jim, küçükken tutkuyla bağlı olduğu beyzbola profesyonel olarak 10 yaşında başladı.Lisedeki okul takımıyla eyalet şampiyonasında çeyrek final oynadı. Ardından 1985 yılında kolej takımına seçildi ve Michigan Üniversitesi beyzbol takımı formasıyla 1987 yılında Sullivan ödülünü alarak yılın en iyi amatör sporcusu seçildi.Ertesi yıl olimpiyatlarda ülkesine bir altın madalya kazandırdı.Amerika'nın en ünlü takımlarından California Angels, Chicago White Sox ve New York Yankees'de oynadıktan sonra emekli olarak mejaner oldu.Hala Amerika'nın en sevilen beyzbolcularından biri olmayı sürdürüyor.
David Peterson, 1954 yılında Brooklyn'de doğdu.Bebekken kaptığı bir enfeksiyon sonucu sağ gözünü kaybetti. Ancak bu durum onun ideallerine ulaşmasına engel olmadı. 1983 yılında liseyi bitirdikten sonra Kolombiya Üniversitesi'ni kazandı ve siyasete atıldı. Ailesi de aktif siyasetle uğraşan Paterson, 23 yılda New York'un en sevilen siyasetçilerinden biri oldu ve 2008 yılının Mart ayında yapılan seçimlerle New York'u 55. valisi oldu. Halen bu görevini sürdürmektedir.Ankara'da yaşayan ve doğuştan görmeyen Eşref Armağan 41 yıldır resim yapıyor. Amerika ve Avrupa'da sergiler açan Armağan, Amerika eski Başkanlarından Clinton'ın da portresini yapmış. Menajeri Joan Eroncel ile birlikte gittiği ülkelerde uluslararası ün kazanan Eşref Armağan'ın beyin yapısı Harvard Üniversitesi'nde incelenmiş ve görmediği halde nasıl resim yapabildiği bilimsel çalışmalara konu olmuştur. Dokunuşları ile gören Armağan, 1994 senesinde senesinde Joan Eröncel isimli 30 sene evvel Türkiye'de evlenmiş Amerikalı bir hanım ile tanışır ve bu hanım sayesinde uluslar arası bir üne kavuşur.Türkiye'nin yetiştirdiği değerli yeteneklerimizdendir. daha ismini sayamadığımz niceleri.



DUYGU

Keşke bende yaşaya bilseydim duygulu
Keşke kendimi ve insanlğımı kaybetmeden
Sahip çıkabilseydim
Aç çocuklar görünce utana bilseydim
Yansaydım bu kadar dünyanın acısına
İhanetler incitmiş olsaydıda yüreymi
Ben olmsası gereken yerde olsaydım

ŞİİR AHMET ÇANTA..7.26.210.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

GİRDAP

GİRDAP
Karanlık bir girdap gibi çekiyor.
Hiç durmadan beni kendine
Umutsuz düşler yaşıyorum
Karanlığa doğru beni çekiyor sanki
Oyun oynamaya hasret çocuklar gibi
Şimdi bu hayattan çekip gitmek sessizce
Sessiz gidişler bir kurşun gibi son bulur.
Ben seni hatırladıkça ölümü aralıyorum
Ölmeden son kadehimi yudumlarken
Parlak bir elmas gibi! bir bıçak gövdemi deşiyor


ŞİİR AHMET ÇANTA 7..21..2010

17 Temmuz 2010 Cumartesi

ÖLÜM

ÖLÜM
Varsın yenilgi olacaksa
Kül rengi olsun
Kül rengi gözlerinde
Yansa da yüreğim uzaklarda
Bir ben yanarım
Birde kavgam
Birde külüm kalır Birde ölüm
Ölüm sokağında düş kalır
Umut sokağında ölüm
Geriye savrulan kül kalır
Ölüm bahçesinde
Kalsın koca bir yangın
Göğsünde körüklensin
Çocuklar yanan ateşi
Yangınlar ülkesi de
Yanıyorsa ölüm
Kucakla al kollarına beni ölüm
Yarınları sırtına yükle
Ölüm kanatsa da yaralarını
Ağlamasın granitli hüzünlerle
Çocuklar sevgi bahçesinde.

ŞİİR AHMET ÇANTA.7.18.2010.

11 Temmuz 2010 Pazar

UMUT











İnsanla doğar umut
İnsanla ölür umut
İnsanda düş olur umut
Kimisini hüzne boğar umut
Kimisini yangına çevirir umut
Çünkü her nesnede umut
Çünkü her tomurcuk umut
Yaşıyorum gelecek umut ile.

ŞİİR AHMET ÇANTA…7.12..2010.

6 Temmuz 2010 Salı

TORMUCUK



Bana bir damla göz yaşı ver! Sende hiç açmamış tomurcukları acayım.


AHMET ÇANTA

2 Temmuz 2010 Cuma

AYRILIK YOK

















Gök yüzü maviydi iki temmuz sabahı
Kızıl bayraklar dalgalanıyordu
Pir sultanın banazından
Pir sultan eşlik ediyordu yoldaşlarına
Gökyüzü yeryüzü herkesin
Sevgiyle yanan yürekler
En uzak mesafelere değil
En güzele gidiyordu yürekler
Oysa ne güzel. güzele ulaşmak
Yansade bedenler
Şikayetci olmaz
Güneşi uyandırmak
Yanan bedenlerle
Derinliğinde kaybolmak
Sonsuzluğun soylu insanlarıyla
Yeterki zalimlerin önünde
Diz çökmeden Ölmek
Bak bu defa ağlamıyuruz
Bak söz veriyoruz
Bizde ayrılık yok

ŞİİR AHMET ÇANTA.7.2.2010

30 Haziran 2010 Çarşamba















Bana sen bir düş oldun artık
Şimdi seni yağan yagmur tanelerinde
Düş olmayan gerceklerimi arıyorum
Kaybetmeden çocukluğumu
İnce bir düş bağcesi gibi
Soldurmaya kıyamadığın sen
Nezaman avuçlasam sevgileri
Bir fırtınayla ellerimden uçar
Beni artık gerçekler ülkesine taşır
Bu fırtına bu rüzgar herkes dindi sansada
Çünkü özgürlüğün kavgası var umudun cepesinde


ŞİİR AHMET ÇANTA...7.1.2010

ASMİNİM

ASMİNİM
Bana sevgiyi tarif edebilirmisin asminim
Sevda yardan ayrı düşmek-midir?
Yoksa sevda bir gülü dalından!
Kopardığında göz yaşı dökmektir
Ayrılık beyaz bir sayfada çoğalmak mi
Yoksa sevda özünü boşaltıp yaşama küsmekmidir
Bana sevdayı anlatabilirmisin asminim
Nedir bu sevda?yitirmek arkasından yanmak mıdır
Yoksa hasretinten öz benliğinde kayıplarmıdır
Nedir bu naletsi duygular bir işkence misali çemekmidir
Bana söylermisin asminim
Yoksa sevda arkasından acı acı ağlayıp gülmekmidir
Sevda nedir asminim?
Yoksa yaşadığını sanarken yudum yudum içip sarhoş olmakmıdır
Artık bana cevap verme asminin hatta sus!
Hadi asmimim bana bir sevda öyküsü anlat.
Ama hep yalanda olsa sevenler kavuşsun

ŞİİİR AHMET ÇANTA..5.22.2010

7 Haziran 2010 Pazartesi












Hayatın akışın damıdır mesafeler,
Yoksa hayat mesafeden mi ibarettir,
Aslında mesafe özlemektir..
Toprağın suyu, baharın yazı özlediği gibi
Bende senin gülüşünü özledim
Sevgi yağan gecelerde,,
Kelimelere anlam yükleyemiyordum
Çünkü seni tarif etmek kelimelere sığmıyordu
Kısaca özetlemek istiyordum
Hayata dair en güzel şeyler sen oluyordun
Ama bunada sayfalar yetmiyordu
Hayatta benim beklediğim en uzun en güsel
Ve en anlamlı mesafe sensin Gülüm
Sen bnm hep özlediğim ve beklediğimsin..

şiir serkan mevlüt.6.6.2010

3 Haziran 2010 Perşembe













Kaybedilen ve katledilen yiğitlerimize olan özlem.
Katillere olan kinimiz bir an-da eteş topu olup!
Cellatın suratında patlarcasına..
Bir kez daha tükür yiğimdim o cellatın suratına...
Ölüm karşında aciz olmadığını haykır..

ŞİİR AHMET ÇANTA 6.2.2010

ÜÇ KARANFİL










Onlar zamanın en güzelinde
Acan üç karanfildi.
Gök kuşağının yedi renginde
Dağıttılar sevdalarını.
Anadolunun çorak topraklarına
Hayat veren yedi renk gibi
Düştüştüler zamansız birer birer
Katilerin gözlerinde korkuyu.
Ölümün kalleşliğini öldürdüler
Bir mermi gibi saplandılar
Ölümün soğuk gecelerine.
Onlar halklara olan sevgisini
Karanfilin kızılından aldılar

ŞİİR AHMET ÇANTA.5.6.2010.

ZALİMLER














Dalında yeşermeden kopardı haydutlar
Gonca gülken umudu!
Daha yeşermeden kuruttu katiler
Ne düşler kurardık sevdiklerimizle
İnsan hakları diye nutuk atan katiler
Elbet bitecek birgün bu saltanat
Bu zulum insanlığı kirletemez
Bunları görüpde yan gelip yatanlar
Çürüdü bu yasalar kırıldı kalemler


ŞİİR AHMET ÇANTA.6.2.2010

29 Mayıs 2010 Cumartesi

AYRILIK







AYRILIK.
Başkaldırmışsa yüreğim özgürlüye.
Ben bölmüşüm yüreymi sana.
Savurmuş şimdi rüzgarlar seni.
Gökyüzünün en parlak yıldızına.
Özgürlük çığlık çığlığa.
Dalgalanır hırcın denizler gibi.
Mavi yelkenler açmış çocuklar.
Sevgi ve mutluluk denizine.
İki hırcın nehir gibi akıp gelmişdik
Uzak diyardan ülke ülke.
Buluşmuştuk şimdi son noktada.
Ya mutluluk ya ölümdü.
Unutmuştuk özlemeyi.
Yok saymıştık bütün acalarımızı.
Oynasın bağcemizde mavi çocuklar diye.
Neyim kaldı ayrılıktan başka geriye.

ŞİİR AHMET ÇANTA...7...4..201O...

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Herşey bağlantılıdır



Eğer ormanda bir ağaç devrilirse ama etrafta duyacak kimse yoksa, ses çıkarmış olur mu?dünya, karşılıklı etkileşim platformudur hiçbir organizmanın olmadığı bir ortam mevcut değildir herşey her olgu, ancak bir diğeriyle bağlantılı olarak gerçeklik kazanır. Güneşin aydınlığı gören gözlerle vardır
eğer kulak müzik dinlemek istiyorsa onu bundan yoksun bırakma, işitme duygusunu sınırlamak demektir
yani sonra, bedensel anatominin herhangi bir bölgesinin gereksinimleri engellendiğinde nasıl sorunlar yaşanabileceğini anlamak zor değil diktatörler ve zalimler bizi böylesine engeller onları başımızdan defedelim ve mutlu bir şekilde ölümü bekleyelim ve hak edelim

aslında şimdi bu çoğumuza anarşi gibi gelebilir oysa burada anlatmak istediğimiz şey günümüzde rastlanan örneğin neo-nazi gruplarına atfedilen türden bir anarşi değil ama anarşinin tarih boyunca hedeflediği bir sistemdir kişisel yaşamlarımız üzerinde söz sahibi olan genellikle engelleyici can sıkıcı ve çürümüş ögeler taşıyan bir yönetimin olmadığı huzurlu bir toplum. Siz ne kadar kısıtlayıcıysanız insanlar o ölçüde erdemsiz olacaktır bu nedenle Kanunları bırakın, insanlar dürüst olacaktır Gerçekte de tarih şunu göstermiştir ki yasakların çoğalması suçu teşvik eder hem de hayal edilebilmesi bile zor en korkunç suçları
çözüm, herşeyi oluruna bırakmaktır Kişi olguları zorlamaya çalıştıkça sıkıntıya düşer oysa herşey olduğu gibi mükemmeldir insanlar bile! Gökyüzü ve insan güçlerini bir ahenk içinde ortaya koyarlarsa, tüm değişimlerin başlangıçları belirlenmiş olur

AHMET ÇANTA 5.27.2010

UNUTTUM











Tükettin cümleleri
Tükettin yılmayan azmimi
Verdiğin bütün zararlardan geri dönüyorum
Seni bugün
Tarihin sayfalarına gömüyorum

ŞİİR AHMET ÇANTA 5.26.2010

KÜCÜK BİR DİLEK





















Gözlerin gök mavisi gibi durgun
Dudakların ateş kırmızısı.
Senin yanında gülmek isterdim.
Çatlamış toprağın suyla buluşması gibi.
Çöle dönmeden .
Bana bağışla tüm bereketlerini.
Sevgi denizinde boğulmak.
Gül kırmızı dudaklarında.
Kar tanesi gibi erimek.
Işıksız kalmış düşlerim. bunca zaman.
Ödünç ver gözlerinle ışığını bana.
Ağlamasın bir daha gözlerim..

ŞİİR..AHMET ÇANTA..4.30.2010..CUMA.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

YOLDAŞ




















Yoldaş!!
Aklım kacak
Gözlerinde sonsuz hüzün
Yüreğimde kesik bir yıldız
Umudum yıkık dökük
Benim boynum bükük
Kederin omzunda efsun
Kavgam sana amanet
Sıkı tut ki kalleş pusulara düşmesin
Bir hain hanceri gelip deşmesin

ŞİİR AHMET ÇANTA..5.24.2010.

23 Mayıs 2010 Pazar











Şimdiye kadar gözümde büyüttüyüm ne varsa yaklaşınca kücülmüştür artık tıraş olurken veya dişlerimi fırcılarken aynaya bakmıyorum kendi gözümde kendim bari kücülmeyim!!!

Kişinin, aynadaki aradığı yüz, kendi yüzünden başkası değildir

Aşk bir rüzgardır sen kovalarsın o kaçar o kaçar, sen kovalarsın; hiç ummadıgın anda geri dönüp anaforla kucağına aılıp evire çevire göğe çıkarır; bırakmaya bırakmasın bırakırsa burnunun üstüne çakılır agzın bunun kan reva içinde kalır neye ugradığını şaşırıp durursun

21 Mayıs 2010 Cuma

KARDELEN








Eğer birgün görmeden veda edersem
Şuan seni tüm benliğimle sarmak isterdim
Günün birinde görürsen belki ellerim hissetmeyecek
Yüreğimdeki ateş sönmüş olacak
Şimdiden seni öyle sarmalamak isterdim
Kardelen çiçeğinin birkez güneşi görme isteği gibi
Henüz nefes alıp verirken seni doya doya yaşama isteğim
Belkide sen şuan ne beni görmek nede hissetmek istersin
Beni sarmak isteğin birgün gelirse
Sana dokunamam toprağın altında
Mezarımda acarsa kardelen ve laleler
Yüreğimdeki bu amansız sevgiyi ulaştırır sana.
Kardelen çiceği kadar cesareti olmayanlar aşık olmasın
Sakın sakın sakın!!!!


ŞİİR AHMET ÇANTA 5.22.2010

20 Mayıs 2010 Perşembe

PES ETME









Pes etme durgunsan
Pes etme suskunsan
Pes etme umutsuzsan
Pes etme onurluysan
Pes etme her şeyinle
Çökme bir bana gibi
Düşersin bir boşluğa
Bir daha çıkamazsın yukarı
Pes etme yıkılma
Yaşam uğruna savaş savaş
Kötülerle savaş
Ama savaşında haklı ol
Pes etme dermansız olsanda
Pes etme yaşam savaşından
Pes etme seni alteden düşmanınada
Pes etme yürekli ğiyit isen
Pes etme sağlam yere basıyorsan
Kendi ozaman korursun
Düşman oklarından
Sakın pes etme yoldaş
Bu kavgada benden varım de
Yarışa bende varım de
Sollanırsan virajda
Pes etme düşünceye kadar.

ŞİİR AHMET ÇANTA 5.21.2010

PES ETME

YANLIZ











Sadece kitaplarım dinler derdimi
Yalnız suskun kitaplarım sırdaş bana
Hergün bir umut için okurken kitaplarımı
Değilim asla yalnız kitaplarım yoldaş bana

ŞİİR AHMET ÇANTA..5.21.2010

KALE







Kaptansız bir gemide bilmeden dolaşıyoruz
Hiç kimseler nereye gideceğimizi de sormuyor
Sanki amaçsızca gök boşluğuna kanat çırpan kuşlar gibi
Durmadan bizi savuruyorlar oradan oraya
Ne garip çaldığımız tüm kapılar kapalı
Vara bildiğimiz her yer kale duvarları
Penceresiz tüm kaleler
Orada olup bitenleri kimseler sormuyor
Artık bilmek için kimselerde merak etmiyor
Hiçbirşeyi sormadıkca acılar ülkesi olmaya
Hiç durmadan devan devam ediyoruz!


ŞİİİR AHMET ÇANTA. 5.20.2010

AHMET ÇANTA AFORİZMALARI.
















Aşk bir kelebeğin güçsüz kalması demektir

Beklenen gelecektir en beklenmedik saatte.

İnsan her zaman yer çekimi gibi olmalıdır

Tanrının bir yasası olsaydı başka yaslar koymazdı

Ölümde her zaman insana bir kardeş gibidir

Bir davanın haklı olduğuna inanıyorsan ölüm korkutmaz

Güneş battığı yerde değil dogduğu yerde anlam kazanır

Çellat yaşayandan değil her öldürdüğünden korkar


AHMET ÇANTA AFORİZMALARI..5.20.2010

ÖZGÜRLÜK








Özgürlük yolunda ölmek özgür olmaktır
Hiçbir otoriteye boyun eğmeden yaşamaktır.
Özgür olmak için özgürlük ateşini yakmaktır
Özgürlük damarlarında akan kanın özgürce dolaştırmaktır
Özgürlük yıkılmaz tabuları yıkan özgürlüktür
Özgürlük bir bahar akşamı ölebilmektir
Özgürlük tarifsiz tüm insanlığı sınırsız sevebilmektir
Özgürlük karşılık gözetmeksizin kendini insanlığa feda edebilmektir
Özgürlük aşılmaz denilen tüm engelleri aşmak demektir
Özgürlük yârin yanağından gayri her şeyini paylaşmak demektir
Özgürlük gökyüzünde kanat çırpa bilmektir
Ey özgürlük beni sarabildiğin kadar öpebildiğin kadar öp

ŞİİR AHMET ÇANTA. 5.20.2010.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

HAYAT













Göcük altında kaldık kader dediler
Diri diri gömüldük taktir i-lahi dediler
Öldürüldük toplu halde yükü keder dediler.
Bizim hayatımızla oynamak mı? kader
Zalimler ne kadar-da acımazmış kader


ŞİİR AHMET ÇANTA..5.19.2010.

ÖZLEM











Özlem nasılda yürek yakarmış
Senden ayrılınca anladım
Meyer senden ayrı kalınca ne zormuş
Özlenen özlem sen olunca
Seni yar gibi özledim
Bülbülün güle hasret yarası gibi
Umutle beklenen
Hasretle sarmalanan
Sana olan ölümsüz aşktır

ŞİİR AHMET ÇANTA.5.20.2010

KARDEŞ









Güsel yürekli kardeşim
Sensizce olur belki hayattan kopuşum
Bizden önce zaman yoktu
Bizden sonrada zaman olmayacak
Aldırma bana gül kokulu minik sercem
Hiç anlayamadım hayatın gayesini
İyi ki de anlayamadım öğrenmedim
Belkide bunca yaşamı boşa yaşadım
Bunca kitabı boşa okudum
Hayatın acımasızlığı varsa
Beninde güzel yürekli kardeşim var
İnsan sevgisindeki kitabım
Seni yaşatmak için
Yaşayan bir sevgim.

ŞİİR AHMET ÇANTA..5.20.2010

16 Mayıs 2010 Pazar










14 mayıs bir bahar akşamı ölmek kolaymı.
Baharı yaşamadan çekip gitmek doslar
Hüzünlü bir akşam üstü doslara veda edememek
Ağlamayın doslar gidenler geri gelmez
Ben aldım her şeyimi gidiyorum.

ŞİİR AHMET CANTA 5.17.2010

YILDIZ















Zamansız ölümler ah ah
Seni bir kış güneşinde tanmıştım
Bir kez görmüştüm
Ölüm haberini aldığımda öldüğüm andı
Nasıl bilirdim bir daha hiç göremeyeceğimi
Sıcak bir yürekle sarılmıştın
Şimdi avuçlarımızda kocaman bir kül
Mavi gözlü çocuk
Beni öyle hayran bırakmıştınki
Zamansız bırakıp gittin bizleri
Sanki gök yüzünde en parlak yıldız kaydı gitti gibi
Kolarımızdan kayıp düştün
Bir daha dönmemek üzre
Oysa ben seni hiç söneyecek sanmıştım
Hep karanlık gecelerin en parlak yıldızı
Of of nasılda zamansız kapatın perdeleri
Şimdi göyüzüne bakmaktan korkuyorum
Senin gibi kayan yıldızları görmek acı veriyor
Sen yildızlar gibi kayip gittinya
Bizler niye yildiz olamiyoruz
Mavi gözlü çocuk en genç akşam kaydığın akşamdı.

ŞİİR AHMET ÇANTA..5.16.2010.

DAMLA








Ne çok isterdim gözlerinde bir damla yaş olmak
Sana hayat vermek
Gözlerinde damla damla çoğalmak
Güneş ışığına hasret kalmış gözlerinde
Şimdi bir şimşek gibi çakmak
İsimsiz bir sokak gibi
Düşsel bir oyunda
Tarifsiz adresde sorma beni
Beni her göz yaşı damlarında bul
Şimdi beni sahipsiz bir aşk gibi sakla

ŞİİR AHMET ÇANTA..5.16.2010.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

GÖZLER








Gülen gözler her zerrede gülecek
Bir ömür boyu insanlığa ışık taşıyacak
Yorulmadan pes etmeden güldü gözler
Bir daha ağlamasın insanlık diye
Dokunmak isterdim çocukların
İpeksi düşlerine!!
Hep ağlamasın istedim çocuklar.
Kıyamamdım ben size hüzünlerle dokunmayı.
Bir yaşam boyu çekeceğiniz acılara.
Artık zalimler dünyayı siyaha boyamış.
Beni şimdi beklenen kartanelerinde saklayın.
Kardelen çicekleri gibi naiflik sergileyemedim
Ne çok isterdim size onurlu bir yaşam armağan etmek.
Yıkasın şimdi yoldaşalar tüm mevsimler gibi.
Kırılsın bütün zincirler bozulsun ezberler.
Zeytin yeşilinde saklasın yoldaşlar umutları
Yaşanan bunca acılar gün gelecek sevinç olacak.
Dönüş yok artık birkere son sözü söyledik
Ya özgür vatan ya ölüm.
ŞİİR AHMET ÇANTA 5.15.2010.

14 Mayıs 2010 Cuma

ALEV











Alev alevdi zifiri karanlığı aydınlatan.
Seni alevlerin aydınlığında gördüm
Yanıyordu yüreğin sönmeyen köz gibi.
Yanan belkide yüreğin değildi.
Senin petrol mavisi gözlerindi .
Gülüm gül kırmızı ateşim.
Aşkımın bağcesinde sönmeyen
Gece yıldızım.

ŞİİR AHMET ÇANTA..5.5.2010

6 Mayıs 2010 Perşembe

ÜÇ KARANFİL.






Onlar zamanın en güzelinde
Acan üç karanfildi.
Gök kuşağının yedi renginde
Dağıtılan sevdalarını.
Anadolunun çorak topraklarında
Hayat veren yedi renk gibi
Düştüştüler zamansız birer birer
Katilerin gözlerinde korkuyu.
Ölümün kalleşliğini öldürdüler
Bir mermi gibi saplandılar
Ölümün soğuk gecelerine.
Onlar halklara olan sevgisini
Karanfilin kızılından aldılar

ŞİİR AHMET ÇANTA.5.6.2010.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

İKİ KARANFİL.









Biz ateşte açan iki karanfildik
Zamansız yaktılar yüreğmizi
Yansakda bakmayız arkamıza
Biz hiç ağlamadık bahtımıza.
Gönül verdiklerimiz yok olmayacak
Küllerimizle çoğalacak yeryüzünde sevgiler
Biz ansız mutluklarla hiç oyalanmadık
Kış günesi gibi düşecek sevgimiz yüreklere.
Bozulmamış yüreklerde okunacak senfoniler
Yıldızlardan taç yapacak çocuklar
Sececekler yıldızları birer birer
Ekecekler gök yüzüne..
Yakamozlar gibi düşücekler
Özgürlük denizlerine.
Sayacaklar birer birer düşlerini
Taşıyacaklar yanan yüreklere.
Damla damla sevgi suyunu
Bir daha yanmasın diye.

ŞİİR AHMET ÇANTA..5.5.2010

4 Mayıs 2010 Salı

Geçmişइमे









Uzaklarda parıldayan bir yıldız var.
Gece karanlığında düşse yüreğme
Deniz mavisi gözlerinde özlem.
Yazmak isterdim seni suyun üstüne
Dökmek isterdim bütün sevgilerimi
Sensizliğin içinde yok olmuş anılar.
Şimdi sen uzak ben uzak yıldızlar gibi.
Ağlamak isterdim geçmişime geleceyime.
Ağlamaktan tüm mendileri ıslatmak.
Bir daha gözlerim ağlamasın diye
Ama bir damla bile akıtamadı yürek
Artık şimdi bilincim hatırlamıyor seni
Bitmeyecek gibi düşündüyüm sevgin.
Aramıyor artık gözlerim seni o yıldızlarda.
Seni hatırlamak bile acı veriyor bana.
Oysa sensiz mutluluğu hiç düşünmemiştim.
Biliyorum elden ayaktan olan.
Gönülerden-de ırak olurmuş.
Anlıyorum yolarımız başka başka yörünglerde.
Sana tüm mutlulukları dilesem bile ne çare duymazsın
Şimdi gönülden ırak gözden uzak
Son bahar yaprakları gibi savrulduk uzak diyarlara
Şimdi gönül sarayları yıkık dökük.
Baykuşlar düneklesin viran sevgimizde uzak ol.

ŞİİR AHMET ÇANTA..5.5.2010.

2 Mayıs 2010 Pazar

Beyaz düşler








Siyah gecelerde beyaz düşler.
Ve olmalıdır bütün insanların benliğinde
Yarına tutunacak asilikle
Hayatın her anlanıdaki gölgeler
Birer birer kaldırılmalıdır
Pembe rüyalardan uzak.
Tüm kötülüklerin peşine düşmek
Sabırla beklemek kazanılacak şavaşı
Çektiğimiz acıları birer birer çarmığa germek
Bir ateş büyütmelidir yüreklerimiz
Damarlarımıza giren pusatsız korkuyu.
Bir tortu temizler gibi silmeliyiz.
Siyah güneşin yağmurları gibi.
Kanayan yaralarımıza tuz basacağız
Sevdamızla türkülerimizle direneceğiz
Dermansız şiirler okumayacağız
Aşklarımızla özlemlerimizle.
Hüzün senfonisi olmayacak artık.
Alaca karanlığın akşamında
Sürgünleri yaşamayacağız.
Bir çocuğun parıldayan gözlerinde
Yeninden doğacaz güne merhabe diyerek
Acılarımız dinsin sevgilerimiz çoğalsın.
Koşun çocuklar koşun yarın sizin bizim.
Hepimizin!!!


ŞİİR AHMET ÇANTA..5.3..2010

30 Nisan 2010 Cuma

AYRILIK









Sensiz olmayı hiç düşünmedim.
Sensiz olmayı düşünseydim.
Çoktan ölmüştüm ben bu yarayla.
İflah olmaz bu derdi senden aldım
Seni bulmak için beynimin kıvrımlarında
Zindan zindan hüçre hüçre aradım.
Sende buldum bütün değerlerimi
Sende kaybetim bütün düşlerimi.
Olsun be gülüm bu verdiğin son acı
Dudaklarımda yarım kalan şarkı
Ben yine onu mırıldanmaya devam edecem
Sende kaybettiğim benliğimi
Yine aynı noktada bulacam.
Gül kırmızı dudaklarından şarap tadında öpecem.
Güle güle diyecem sana yine aynı noktada
Bir buğday tanesi mahvolmaz
Yeni bir başak içinde hayat bulur.
Devam eder yine kaldığı yerden yola..

ŞİİR AHMET ÇANTA. 4.30. 2010..CUMA

29 Nisan 2010 Perşembe

Kapılar









Bütün kapılar hızla kapanıyor yüzüme.
İçimde sevgi denizi çoktan kabarmıştı.
Kücük bir eleştirde herkes birden haklı oluyor.
Sen derdini kimselere söyleyemiyorsun.
Sen susunca vahşi havanlar gibi saldırıyorlar
Nasıl mutlu olacağız içimiz kan ağlerken.
Nasıl düşleyeceğiz geleceği sevdiklerimizle.
Sevdiklerimiz arkamızdan hancerlereken.
Nasıl güldüre bilir sevdiklerimiz biz ağlarken.



ŞİİR..AHMET ÇANTA...4.30.2010..CUMA.

NİHİLİZİम ÜZERİने









Bunlar beni hiç ilgilendirmiyor… Nihilist değilim… Öyle olduğum söylenebilir, ama bunun bir anlamı yok… Benim için boş bir formül bu… Basitleştirirsek, hiçlik ya da daha ziyade boşluk saplantım olduğu söylenebilir… Buna evet… Ama nihilist olduğum söylenemez… Çünkü alışılmış anlamıyla nihilist, az ya da çok siyasi art düşüncelerle ya da kim bilir hangi nedenlerle, her şeyi yere deviren bir tiptir… Ama ben hiç de öyle değilim… Öyleyse benim metafizik anlamda nihilist olduğum söylenebilirdi… Ama bu bile hiçbir şeyi içermiyor… Kuşkucu terimini daha kolay kabulleniyorum her ne kadar sahte bir kuşkucu olsamda… Şöyle diyeyim : Hiçbir şeye inanmıyorum… Bir adım geri durduğumuzda, ormanı seyretmek için ağaçları bir kenara ittiğimizde, ağaçların değersizliğiyle karşı karşıya kalırız… Daha fazla geri geldiğimizde, ormanı tamamen önemsiz buluveririz… Aynısı bu ülke, yeryüzü, güneş sistemi ve galaksi içinde geçerlidir… Bu evren o denli geniştir ki, biz bir kum taneciğinden daha ufak kalırız… En büyük problemlerimiz bizle birlikte hiçliğe karışır… Biz basitçe, Tanrıların oyuncaklarıyız, yine de Tanrılar oyunlarına bizi layık görmüyorlar bile… “İnsan asla bir cevap bulamadı ve bulamayacaktır da…” “Yaşam sahip olduklarımızın tümüdür ama yine de o hiçtir…” Gereksiz yere acı çekmeyelim… Kesin başarısızlıklar bazen yararlıdır… Onu karşılayın, sonra, hatta onu kutlayın… Yalnızlığımız güçlenecek ve pekişecektir… Kaçış tünellerimizden birkaçını kapatın sonunda kendi başınıza kalırsınız, şu an bir yaşama sahip olma beyhudeliği olan sınırlarımızı ve görevlerimizi sorgulamak için daha iyi bir yerdeyiz… Tanrı’nın ölümü, hepimizi kandıran bir parıltıdır… Bizi terkedilmişlik içinde yüzdürür, Thales kadar eskiye ait sorular sormaya zorlar ve anlaşılamayan bir cehennem çukuru önünde başı dönen biri haline getirir… Bu sürgünlük teolojisine duyarsız kalırsak, hemen günlük rutinlerin sıkıntılarıyla yüz yüze geliriz… Kimim ben?… Gerçekten ben’im hangisi?… Uzun zamandır oldum olası bu dünyanın bana lazım olmadığının bilincindeyim, ne yapacağımı bilemiyorum… Boş bir manevi gurura kapılmanın ve artık varoluşumun bana bozulmuş ve çürümüş bir ilahi gibi görünmesinin nedeni sadece ve sadece budur!… Her birimiz, yalnızlığa karşı işlenen günah, yani insanlarla alışveriş tarafından yozlaştırılmaya yazgılı bir saflık dozuyla doğarız… Zira her birimiz, kendimize hasredilmiş olmamak için elimizden geleni yaparız… Bu durum mukadderatı değil düşmüşlük eğilimini andırır… Ellerimizi temiz ve kalplerimizi bozulmamış bir halde muhafaza etmekten acizdir; yabancıların terleriyle temas ederek kendimizi kirletiriz; tiksintiye aç ve baya hayran bir halde, toplu çirkefin içine gırtlağımıza kadar gömülürüz… Kutsal suyla dolu Ummanları düşlediğimizde, artık oraya dalmak için çok geç kalmışızdır… İliğimize, kemiğimize kadar kokuşmuş olmamız, o ummana dalıp boğulmamızı engeller… Dünya yalnızlığımızı bozmuştur… Ötekilerin üzerimizde bıraktığı izler silinmez bir hale gelir… Bu dünyada hiçbir şey kendi yerini bulmuş değildir, başta bizzat dünya olmak üzere… Öyleyse insan adaletsizliğini seyrederken hiç şaşırmamak gerekir… Toplumun düzenini reddetmek de kabul etmek de aynı şekilde abestir… Onun iyi ve kötü yönde değişimlerine, ümitsiz bir tutuculukla maruz kalmaya mecburuz; tıpkı doğuma, aşka, iklime ve ölüme maruz kaldığımız gibi… Hayat yasalarının başında çürüme gelir : Kendi kalıntılarımıza, cansız nesnelerin kendi kalıntılarına olduklarından daha yakınızdır… Onlardan önce pes ederiz ve yok edilmez gibi görünen yıldızların bakışları altında kaderimize doğru koşarız… Ama bizzat yıldızlar da, sadece yüreğimizin ciddiye aldığı, sonra da istihza noksanlığının kefaretini büyük acılarla ödediği bir evrenin içinde ufalanırlar… Her şey mümkündür yine de hiçbir şey mümkün değildir… Her şey mubahtır ama aynı zaman da hiçbir şey mubah değildir… Hangi taraftan gidersek gidelim o yol diğerlerinden daha iyi değildir… Bir şeyi başarsan da, başarmasan da, inancın olsa da, olmasa da, ağlasan da, sessiz kalsan da hepsi aynı kapıya çıkar… Her şey için bir açıklama var, yine de hiçbir şeyin bir açıklaması yok… Her şey hem gerçek, hem gerçek dışı, hem normal, hem de saçma, hem görkemli, hem sönük… Herhangi bir şeyden daha değerli başka bir şey yok, herhangi bir fikirden daha iyi başka bir fikir yok… Birinin üzüntüsüyle üzülmek, neşesiyle sevinmekte ne?… Mutsuzluğunu sev ve mutluluğundan iğren… Her şeyi birbirine karıştır… Tüm kazanımlar birer kayıp, tüm kayıplar birer kazanımdır… Neden sürekli kararlı bir tutum, anlaşılır fikirler ve anlamlı sözcükler beklenir ki?… Ben yerin yerin yüzeyinde sürünen milyonlarca insandan biriyim… Biri, başkası yok… Bu sıradanlık herhangi bir sonucu, herhangi bir davranışı ya da hareketi haklı çıkarır… Sefahat, iffet, intihar, iş, suç, tembellik ya da isyan… Bu yüzden her insan yaptığında haklı demektir… Arzu ettiğim her şeyi yapabilirim ve bu bir fark yaratmaz… Herhangi bir düşünce, akla esen herhangi bir heves uygulanabilir ya da uygulanamaz… Düşüncenin gerçekleşip, gerçekleşmemesi bile önemli değildir… Günün sonunda hiçbir şey olmamış gibi olacak… Cinayet işlesem de, hayatlar kurtarsam da hiç önemli değil, çünkü bütün hayatlar benim ki kadar önemsiz… Bu sayfada ki düşüncelerim sadece çiziktirmeler ve onların arkasında ki düşünceler, bomboş… Benim kadar önemsiz olan bir şeye nasıl anlam yükleyebilirim ki?… Kendime sayısız ilah uydurdum, her tarafta bir sürü sunak diktim ve bir Tanrı kalabalığı önünde diz çöktüm… Şimdi tapmaktan bezdim, payıma düşen sayıklama dozunu har vurup, harman savurdum… Nereden geldiğimi artık söyleyemem… Tapınaklarda inançsızım, sitelerde coşkusuzum, hem cinslerimin yanında meraksızım, yeryüzünde kesinliğim yok… Bana belirgin bir arzu verin ve dünyayı alt üst edeyim… Her sabah bana bir diriliş komedisini ve her akşam mezara giriş komedisini oynatan, ikisi arasında da can sıkıntısı kefeninin azabından başka hiçbir şey yaratmayan o fiiliyat utancından kurtarın beni… İstemeyi düşlüyorum ve her istediğim bana paha biçilmez geliyor… Melankoli tarafından kemirilen bir Vandal gibi, bensiz ben, hedefsiz yol alıyorum bilmem hangi köşeye doğru… Terk edilmiş bir Tanrı, kendisi de tanrıtanımaz olan bir tanrı keşfetmek ve onun son şüphelerinin ve son mucizelerinin gölgesinde uykuya dalmak için… Hiçbir aklın hiçbir eleştirisi insanı dogmatik uykusundan uyandırmayacaktır… Hiçbir şey değilim, bu açık ama yıllarca bir şey olmak istedim… Bu arzuyu bastıramadım… Bu arzu var olduğu için var… O bunaltıyor beni ve egemenliği altına alıyor… Onu reddetmeme karşın onu geçmişe havale etmekte boşuna… O direniyor ve hırpalıyor… O hiçbir zaman doyurulmadan öylece dokunulmamış kaldı, buyruklarıma uymak istemiyor… Arzum ile ben arasında donup kalmış bir durumda, ne yapabilirim?… Şüpheyi yerkürenin derinliklerine kadar ekmek isterdim; onun maddeye nüfuz etmesini sağlamak, zihnin hiç girmediği yerde onun hükümranlığını kurmak ve varlıkların iliğine ulaşmadan önce de taşların huzurunu sarsmak, oraya güvensizliği ve yürek kusurlarını sokmak… Mimar olsam, Yıkım’a bir tapınak inşa ederdim… Vaiz olsam, duanın gülünçlüğünü açığa vururdum… Kral olsam, başkaldırının amblemini dikerdim… İnsanlar gizliden gizliye birbirlerinden tiksinmeye heves ettiklerine göre, her tarafta kendine sadakatsizliği tahrik ederdim, masumiyeti hayrete düşürürdüm, kendine ihanet edenleri çoğaltırdım, kesinliklerin çürüme yerinde çoğunluğun kokuşup gitmesine engel olurdum…



AHMET ÇANTA

15 Nisan 2010 Perşembe







Bir ilk bahar akşamı sessizce dalıyorum geceye.
Soğuk yıldızlarınn altında yapa yalnız üşüyorum.
Yapraklarım bir ipek meldil gibi tiril tiril titriyorum.
Ben bir zeytin ağacığım ege dağlarında.

Nice aşklara tanıklık ettim kanatlarımın altında.
Nice ressamlara nici şairlere ilham verdim.
Görkemli sevgi ve aşklara en mahrem duyguları gizledim.
Ben bir kayın ağacığım toros dağlarında..

Şimdi ilk bahar birer birer yapraklarım yeşerirken yıldızlar altıda.
İlk bahar rüzgarlarının akardiyon gibi çaldığı kanatlarımda.
Baharı bekler gibi şimdi soğuk yıldızlar altınta seni bekliyorum.
Ben bir ceviz ağacığım anadolunun bozkırlarıda.

ŞİİR AHMETT CANTA 15..4..2010

14 Nisan 2010 Çarşamba

Karanlıक.










Karanlık dünyamın en derin noktasına.
Sessizce inip gelmelisin.
Soğuk ve kimsesiz gecelerde
Tek başına yıldızlar altında.
Bütün gezegenlerin en gizemlisinde
Seninle bütün boşlukları doldurmak.
Senin olmadığın heryer ölüm
Ne kendime nede başkalarına yer var.
Şimdi bir o yıldız birde sen.
Ölüm kadar tarifsiz bilinç.
Ne de kendi kadar boştu ölüm.
Artık kendini ifade edemez hale gelmişti.
Benliğim.
Sadece hayatı karşılıksız sevmiştim ve ezilmişti
Şimdi boş sokaklar gibi yitirdiğimi arıyorum.
Birde kendimi
Bir de sozluğa kadar sevgiden mahrum edilmiş
Bedenimi!


ŞİİR AHMET ÇANTA..14.4..2010.

11 Nisan 2010 Pazar

9 Nisan 2010 Cuma









SÖYLENEMEYEN DUYGULAR.
Hep kenarda kaldı söyleyemedim duygularımı.
Kaybetmeden taşıya bilmekti çocukluğumu..
Yetişemedim son trenlerin istasyonlardan kalkışına.
Çocuksu taşımış olduğum untanganç duygularla
En yakın seydiklerime bile duyuramadım sesini
Çünkü sen sustun konuşmadın konuşamadın
Bir kardelen çiceği bir dağa ağır gelirmiydi.
Bana ağır gelmişti söyleyemediğim duygular.
Sende başkaldırmanın yüceliği vardı
Susmayan bir fırtına gibi gelmeliydin o limana
Hırcın denizleri aşıp sezsizce uzunmalıydın düşlerime.
Korkularımı yenmeliydim şavaşı kazanmak için.
Belki bıraktığım düşlerimi bulamayacaktım.
Ama tesellisi olan bir düş kalacakti gözlerimde
Biliyorum mutluluğun öncüsüdür umut edilen düş
Karanlığımı aydınlatacaksa mum alevi.
Ben acı veren düşlerimi mutluluk diye beklerim.

ŞİİR...AHMET CANTA...10.4.2010

8 Nisan 2010 Perşembe



ŞU YAŞAM NEDİR


şu yaşama sevinci nedir ki?'insanlar doğar yaşar ve ölür... bu sözü herkes bilir peki kaç insan bu yaşamını severek isteyerek yaşar. nedir bu yaşam sevinci neden ileri gelir? insanların hayata bakış açıları şüphesiz ki yaşam sevinçlerinin varlığını yokluğunu ya da varsa sebeplerini belirleyen en büyük faktördür. ama nedir bu bakış açıları. mesela bazıları hayatta sevdiği insanlar varoldukça yaşam sevincini taze tutar ve severek bir hayat yaşar mesela ben öyleyim bu dünyada insanlığımı kaybetmeden insanlık alemine bir katkım oluyorsa bunu hissede biliyorsam onun için yaşıyorum bunların başında da hayat anlamım olan sen sevgi aşkı yüreğimde hissetmek sevdiklerim hayatımdan çikınca belki günün birinde ben yine yaşarken yaşama sevincimi kaybedecem bazılarının yaşam sevincini ise para belirler onları da suçlayamayız hayata bakış açıları budur. düşünsene yaşadığın gerçeği seni mutlu ediyorsa en şanslı insan sensindir. çünkü mutlu olmak için efor sarfetmene gerek kalmaz.yaşam sevinci de o deil midir zaten? yani insan yaşadığından zevk alıyorsa yaşam sevinci vardır. vardır da niye vardır işte soru burda? sence insan neden sever yaşamayı? ya da kısacası sen neden seversin? başkalarının yaşam sevinçleri hakkında tabi ki yorum yapamayız...
işte iyiyi kötüyü anlamak için insanların gercek davranış ve düşüncelerine bakınca hemen anlarsın ve bu bile yeterlidir gercekten şunu tüm kalbimle söyleye bilirm ki en iyi oyuncuda olsa gönlünde sakladığı güzellikleri veya olumsuzlukları çirkinlikleri saklayamaz!!!hani seyrettin mi bilmem aşkın gücü adlı filminde dile getirilen cennette bir gün dünyada bir ömür cümlesinin dogruluğunu yüreğimizle oynarlar acıdığımz insanların hayat hikayelerini yaşamlarını başka bir açidan yaklaşırız zamanın göreceli akışı içinde yaşanan acı tatlı tüm deneyimleri ruhumuzu olgunlaştırmak ve özümüze kavuşmak için kendimizi şecmiş olduğumuzun gerceğini kavrarız..işte acımanın yerine sevgiyi koyarsak bilmediğiniz yönlerimzde acığa ve aydınlığa çıkar yavaş yavaş. başkalarına acırken aslında kendimize acıdığımız başkalarını severken ki bu kısıtlanmış ve severek ki bu kısıtlanmış bir sınırlı sevgidir aslında kendimizi sevmediğimiz gerceği çarpar yüzümüze.yani kabuklarımz düşer birer birer icinme noktalarımz açığa çıkar korkularımız karşımıza dikilir şuçluluk duygularımz hortlar sanki pişmanlıklarımz debreşir.. ben zaten sevgiyi soyut yaşayanlardanım hani bir düşünsene acıların kendini aşıp gitmesi deniz maviliğin-de anlıyorum ki bu düşünce evrimi hiçbir zaman pes etmeyecek. soyutluk o kadar yüceliyor ki.insanlık ne kadar baya kalıyor yanında.düşünürüm-de sağır olan beethoven gerçeğidir ufak yaşta bir okyanus olması anki kusur devleştiriyor insanı efsaneleştiriyor bütün çağlarda eksiklik ve eksikliğe karşı inanılmaz direnç bir tırnak bile yeter suyun üzerini çizmeye oysa tesadüf değil beethoven?ın sağır olması suyunsa bu kadar kırılgan ve nazik ve yalnızlığın en kalabalık şiiri gibidr benim çok güzel insanlığımı ve umudumu kaybetmeden soyut sevgim herkesi kıskandırırcasına olmalıdr soyutluk yücedir somut olmak aleni ölümsüzlük gereksiz söz konusu bedense
üzüntü en asil duygudur derim ki mutluluksa soyuttan alıyorsa değerini ölümsüzdür bu kadar hafife almayalım demi kelimeleri düşünemeyeceğiniz kadar karmaşık tanrısal günlük yaşantıları süpür gitsin boş ver vereceği zarar en fazla kaldırdığı toz parcaçığı kadardır derim .davinci mesela ölümsüzlüğü anlamak zor der ve soyut olmanın ölümsüzlüğünü kavrayabilmek aradaki köprü işte düşünceler düşünceler işte ölümsüzlüğe açılan kapı gibidir

AHMET ÇANTA

5 Nisan 2010 Pazartesi







SEVDA.
Bir başkadır sevda umutsuzluğu içine düşmek.
Yarali bir güvercin gibi özgürlüye kanat çırpmak
Acılarını unutarak zafer şarkıları söylemek
Yarılı bir ceylan gibi bir kere kopmuştu ihtilallerin
Adını kazımıştım şiirlerimin tutsaklığına.
Son bir kez daha öpeceğim o yüreğimde ki çoçcuğu
Biliyorum ihtirazların olmadığı bir kavkada vuruşarak düşmek
Geç kalmışlığın acısı içinde hüznüyle dolarken gözlerim.
Hasretinden çoraklaşmış topraklarında kavrulurken.
Babilin asma bagcelerin de geçmişi düşlerken.
Bir butlut hüznüyle bir kaç damla düşe bilmek yüreğne.
Kavgada yenilmişliğimin acısı değil düşlerimin erken düşmesi.

ŞİİR AHMET ÇANTA.3.5.2009









ACI.
Tek başıma karanlık yerlerde.
Ağlamak istiyorum yağmurlar gibi.
Söndürülmeyen bir volkan ateşiyle.
Küllerimin savrulması batı rüzgarlarıyla.
Neden düştü parıldayan yıldızlar.
Barbar zalimlerin ellerine? Uyan.
Şehybedrettin dinlesin gizemliliği
Karanlığın sonsuz yorgunluğunda.
Sen akıt düşlerini damarlarıma.
Artık dinlemiyorum acılarımı.
Haydutların hancerleri.
Uykuda saplandıkca.
Ben seninle ülkenden ülkeye.
Yolculuk ediyorum bağıra bağıra
Nasıl-da vurdu hancer yığınları
Senin özgür vatanına.
Gözlerin hareketsizce.
Hissediyorum şimdi seni.
Ülkemin yeraltı köklerine.
Irmak ırmak aktığını.
Senin köklerinden yaradıldı.
Bu toprak bu su.bu orman.
Dayanır bu yürek bu acıya.
Zalimlerin bayrakları altında olsada.
Yaymak kendimi sonsuzluğa.
Bu kara yazgımı yırtmak istiyorum
Seninle gök yüzüne çıkmak.
Acımi emzirmek göz bebeklerine.

ŞİİR AHMET ÇANTA. 5.4.2010